I)
Benim kuşağımın sınıf atlama rüyası bilinmez şey degil. Sınıf atladığını düşünen kardeşlerim için kesin tanı koydurucu özellikte bir soru hazırladım:
Son bir ayda "geçim sıkıntısı çekmek" hakkında bir sohbetin parçası veya kulak misafiri oldun mu?
Cevap evetse, senin rüya yalan olmuş kardesim. Cevap hayırsa, bu blogu okuma kardeşim, çok avam fakir muhabbetleri dönebilir, sonra rahatsız olursun.
II)
Quantum computing, fuzzy logic derken bilgisayarlara bile 1 ile 0'dan ötesini öğretebilir olduk ama meseleleri dikotomiler dışında anlayamayan insanlarla dolu memleket. Yetiş Ya Ajan Smith!
III)
Mesleği bırakmanın üzücü bir yanını sonunda buldum galiba: Bizim memlekette olmaz ama olur da sevgili meslektaşlarım "süresiz hekim grevi" başlatırsa ona da katılamayacağım.
IV)
Yüz Yıllık Yalnızlık okuyanların kaçınılmaz kaderi dönüp dönüp ilk sayfadaki aile ağacına bakmaktır.
V)
Kim bilir kaç bin yıl önce akılsızın biri ilk kez bir toprak parçasının etrafını çevirip, "benimdir" dedi. O günden beri bu mülkiyet hırsının ve onun sonucu olan kurumların (devlet, vergi, polis, vb) acısını çekiyoruz hep birlikte. Sorarlar ya zaman makineniz olsa ne zaman gider, ne yaparsınız diye. Gider o adamı bulur, ibret-i alem olsun diye bir temiz döverim; maksat, kimse arazi etrafı çevirmeye yeltenmesin bir daha.
VI)
Her ne kadar iğrenç bulsak da bataklık da kendi içinde dengede bir ekosistemdir, tıp fakülteleri de öyle bir şey işte.
VII)
Üzerine çokça kafa yorduğum ve pek önemsediğim bir şey "beraber büyümek". Bunun en sıkıcı hale geldiği durum Anakin/Darth Vader ikilemi. Sen hala Anakin'i hatırlasan ve sevsen de karşındaki insan çoktan Darth Vader'a dönüşmüş. Çoğu zaman bu dönüşümün sebebi de filmdekine benzer bir güç (kariyer/başarı vb.) hırsı oluyor. Kim bilir kaç filme, kitaba konu olmuş bu "gücün kirletmesi/güç için kirlenme" macerasının hala gerçekleşiyor olması, insanın öğrenebilen bir canlı olduğu yolundaki inancın aleyhinde kuvvetli bir delil. Ne olursa olsun, çoğu durumda, insan sevmeden edemiyor o siyah kabuğun içinde yaşamaya devam eden dostunu; onun artık o kabuk olmadan yaşayamacağını bilse de.
VIII)
Bu da benim "dindar nesil" tartışmasına katkım olsun: Benim hayalim de "dolapta üç çeşit, hepsi birinci kalite çikolata olsa da onların yüzüne bile bakmayıp tahin helvası yiyen bir nesil" yetiştirmek. Al sana değerlerimizi korumak, al sana muhafazakârlık.
IX)
Son birkaç haftada adına "cemaat-hükümet gerginliği" denen mesele hakkında yazılan köşe yazılarını, televizyonlarda yapılan konuşmaları bir kitap halinde toplasak, içerik derinliği açısından olmasa da cesamet açısından Marx'ın Kapital'iyle yarışır. Bu kocaman külliyat içinde hemen hemen her görüşten gelen insanları okumaya, dinlemeye çalıştım. Her zaman bir yanıyla eksik kalan yorumlar ve analizler buldum. Derken Özgür Mumcu çıkageldi ve noktayı koydu benim için; 26 Şubat 2012, saat 11:48'de Twitter'da "Jacques de Molay kendisine ve cemaatinin gücüne çok güvenmişti." yazdı. Boşlukarı saymazsak 54 karakterde meselenin dini-iktisadi geçmişinden, iktidarla ilişkinin doğasına kadar bir analizi ve bir gelecek öngörüsünü tek cümleye sığdırdı adam. Gerek bilgi, gerek analiz-sentez yeteneği açısından bu düzeye yaklaşabilmeyi dilerdim. Bu yorum üzerine söyleyebileceğim tek şey "Allah sonlarını de Molay gibi etmesin" (IV. Philip'in ve soyunun sonu da pek iyi olmadı doğrusu).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder