Rahmetli Oğuz Abi "Bu fen liseliler, liseden mezun oldukları gün bilim adamı olduklarını zannederler" diye dalga geçerdi, aslında haklı olduğu bir yön de yok değil. Çoğumuzda bilimadamı olmak için bir istek olmasa da (çoğumuz mühendis oldu), bilimin kıymetli ve önemli olduğuna dair bir fikir vardı. Bilimin gerçekte ne olduğundan oldukça habersiz olduğumuz bir çağa ait, hayli romantik ve naif bir fikirdi bu sanırım. Yıllar sonra Emre bunun adının "bilimim mythosu" olarak koyacaktı.
O mythosun peşine düşenler olmadı değil. Toplamda 29 kişi mezun olabildik liseden. Bilge ve İnanç ODTÜ Fizik'e gittiler, "fizik öğretmeni mi olacaksın" sorusuna kaç kez maruz kaldıklarını düşünmek bile istemem. Tıbba yönelenlerden ben farmakolog oldum, Emre ise fizyolog. Toplamda dört kişi bir şekilde temel bilim yoluna girmiş oldu böylece.
Geçen yıllar içinde bilimin ve akademinin gündelik hayatının neye benzediğini öğrenmeye başladık. Bugün yapıldığı haliyle bilim, birilerinin bulunmasının işine yarayacağını düşündüğü ve bu nedenle para vermek isteyeceği bir bilgiyi ortaya çıkaracağını iddia eden bir proje yazmak, parayı almak ve bilgiyi bulup makale olarak yayınlamak şeklinde özetlenebilecek, handiyse bir tür müteahhitlik işine dönüşmüş bir şey. Aynı anda pek çok bilim dalıyla uğraşan centilmen bilim adamı, rönesans adamı masallarıyla bilimle tanışıp bu gündelik işleyişin içinde bir teknisyen olarak yerini aldığın güne ulaşınca Emre'nin tabiriyle "mythos'tan logos'a" yolculuğunu tamamlamış oluyor insan. Ben de yaptım bu yolculuğu.
İşin romantizminin hala içimi doldurduğu günlerde hayalini en çok kurduğum şeylerden biriydi anlatacağım ilk ders. Böylesi bir hayalim olduğunu kimseye söylemedim sanırım, anlatsan gülerler adama. Şimdi buradan okuyacak arkadaşlarım içinde dalga geçecekler de mutlaka olacaktır. Komik ve budalaca olabilir ama vardı böyle bir hayalim.
Bugün ilk defa ders anlattım bir tıp fakültesi amfisinde. Bir zamanlar hayalini kurduğum şey bana zorla yaptırıldı. Devletimiz bir gençlik hayalimin ırzına geçti hunharca.
O dersi özgür bir adam olarak anlatsam, bugün bilime dair tüm romantizmimi kaybetmiş olsam da, mazisine ve hafızasına sahip çıkmanın insanın kendisine sahip çıkması olduğunu bilen bir adam olarak, gençlikte kurduğum hayallerin hatrına çok iyi bir ders anlatmaya çalışırdım ve mutlu girerdim o amfiye ve mutlu çıkardım. Oysa tüm hissettiğim, sırtıma yüklenmiş bir angaryadan kurtulmuş olmanın rahatlamasıydı, bir de zorla çalıştırılmanın öfkesi, o kadar.
Meselenin özünü anlamaya yaklaşamayan bir bakış açısıyla "devlet hayalinin gerçekleşmesini sağlamış, daha ne istiyorsun?" diye sorulabilir. Hani gençlikte aşık olur insan, "onu bir kez öpebilmek için neler vermezdim" der, o öpücüğü hayal eder; devlet sizi binlerce kişinin gözü önünde o kişiyi öpmeye zorlasa yaşanacak olan o hayale ne kadar benzerse, benim hayalimi de o kadar gerçekleştirdi devlet.
Adettendir, bizim memlekette hayalleri sakat bırakılmadan izin verilmez kimsenin yaşamasına. Ben de kendi payımdan bir parça daha aldım bu muameleden. Benden çaldığını her kime dağıttıysa bu devlet, hakkımı helal etmiyorum.
peki niye baskalarinin cezasini cekiyor o ders anlattigin gencler? onlarin sucu ne?
YanıtlaSilYukarıdaki yoruma elimden geldiğince cevap vermeye çalıştım. Umarım yeterli olur: http://haymatlos-heimatlos.blogspot.com/2011/12/kolelik-gunlukleri-27122011-gun-023.html
YanıtlaSilYazinizi okudum ve kendimi yanlis ifade ettigime karar verdim. Ben size ve meslek grubunuza yapilan bu zorbaca uygulamalari biliyor ve siddetle kiniyorum ama Turkiye'de hukuksuzluk her alanda almis basini yurumus ve bize dusen, ne kadar baski altinda kalirsak kalalim gorevimizi bildigimiz yoldan sasmadan yerine getirmek bence. Sizin de eksik ders anlattiginizi dusunmuyorum ama dediginiz gibi kapasitenizin yuzde yuzunu kullanmiyorsunuz. Sizi yargilamiyorum, yalnizca fikir beyan etmek istedim bir de bu yonden bakin diye. Saygilar
YanıtlaSil