Köleliğin ikinci günü bilmediğim bir şehirde aranıp durmakla başladı. Bana tahsis edilmiş olan hücrenin güvenlik görevlilerinde durandan başka bir anahtarı olmadığından, bu anahtarı bir tutanak ile teslim almıştım ve bir anahtarcı bularak bir kopyasını yaptırmam gerekiyordu. Aynı zamanda, personelin maaşlarının yattığı banka şubesini bulmam ve orada bir hesap açtırıp, hesap numarasını bildirmem gerekiyordu. Şehir merkezinde hiç de gönüllü olmadığım uzunca bir tura dönüşen aramalar sonucu bu iki işi de hallettim, karnımı doyurdum ve kampüse döndüm.
Yaptırdığım anahtarlar kapıyı açmadı. Görevli arkadaşlar gelip bir de kendileri denedikten sonra kilidin göbeğinde arıza olduğuna karar verdikten sonra göbeği değiştirip anahtarları bana teslim ettiler. Bir kopyayı güvenlik görevlilerine teslim ederek, tutanağa da anahtarı teslim ettiğimi not ettirdim.
Böylece ikinci kölelik günümdeki mesaimin sonuna gelmiş oldum ama polisevine gitmek de içimde gelmiyordu. En azından saat yediye kadar buralarda oyalanarım düşüncesindeydim. Mutat sigara turlarımdan birinden dönerken ana giriş kapısından girince tam karşıda kütüphanenin yerleştiği fark ettim ve ufak bir keşif turuna başladım.
Kütüphane yaklaşık 5x10 metre büyüklüğünde bir alan. %80'i masalara ayrılmış durumda zira kaynaklara ayrılan alanın fazla olmasına gerek yok, pek kaynak yok. Kapıdan girip hemen sola dönünce ilk rafta şu güzellikle (!) karşılaştım:
Nedir bu diyecekler için açıklayayım. Bu kimyasal maddeler satan bir firmanın katalogu. Laboratuvar işi yapanların aşina olduğu bir şeydir kendisi zira size lazım olan malzemenin kod numarasını arayıp, fiyatını da öğrenip sipariş veririken sıkça kullanılır. Tabi burada önemli olan katalogun olabildiğince güncel olmasıdır zira portföydeki ürünler de, fiyatları da her yıl değişir. Son yıllarda bu bilgilerin en güncel haline ulaşmanın daha kolay bir yolu olan internet yaygınlaşınca bu katalogların biraz gözden düştüğünü söylemekte de fayda var elbette. Asıl önemli olan bunun bir kütüphanede yer verilecek "kaynak eser" statüsüne nasıl yükselmiş olduğuna anlam verememem. Üstelik katalog yeni de değil, kütüphaneye girişi (sırtındaki etiketten de görülebileceği üzere) 2003; bari güncelini edinseydiniz yahu.
Raflar arasında gezinip farmakoloji kitaplarını bulmaya çalıştım ama nafile, ortada yoktular. Az ilerideki katalog tarama bilgisayarına gidip, arama anahtar sözcüğü olarak "farmakoloji" yazınca bu durum daha anlaşılır hale geldi. Yalnızca 14 eser geldi, bunların yaklaşık yarısı online erişilebilir kaynaklar olup, basılı halleri raflarda yer almıyordu. Yine de konu kodunu buradan öğrenmiş oldum ve o rafı aramaya başladım. Akşamın asıl sürprizi beni orada bekliyordu:
Evet, yanlış görmediniz, kitabımızın adı "Tabiat: Derdin Devası". Kitabın içinde bilimsel tek bir referans yok, yalnızca kocakarı reçeteleri var içeride, bir de bu reçetelerin hangi hastalıklarda (!) kullanılacağı yazıyor. "Madem geleceğin doktorlarına verdiğiniz ilaç eğitimi otlara dayalı geleneksel tıp (yani ot) reçeteleri seviyesindeydi, bir farmakolog olan beni buraya needen getirdiniz?" diye düşünmeden edemedim. Ayıptır söylemesi, ben bu ot işlerinden hiç anlamam, yalnızca ilaçları bilirim.
Diğer farma kitaplarının tamamı Türkçe eserler olup orijinal bir kaynak yok. Türkçe kaynaklar arasında da bizim alanın klasikleşmiş kaynak kitaplarından hiçbiri yok. Yani kısacası, kütüphanede bir öğrencinin açıp, iki satır okuyup da farmakoloji öğreneceği tek bir kitap yok.
Sonra sıra geldi süreli yayınlar kısmına. Burada da saygın uluslararası dergilerden herhangi birine rastlamak mümkün değil. Dosya doldurup bir an önce doçent olma derdindeki akademisyenlerimizin göz bebeği kampüs yayınları son yıllarda patlama yaptı. Süreli yayınlar raflarının büyükçe bir kısmını bu yayınlar dolduruyor ama onların bile çoğunun en son sayıları değil, eski nüshaları mevcut. Bir bilimsel kaynak sıkıntısı olduğu aşikar.
Araştırma yapılacak laboratuvarı bile olamayan ama kütüphanesinde tarihi geçmiş, kimyasal madde katalogu kaynak kitap niyetine bulundurulan ve farmakoloji kaynak kitabı diye ot reçetesi kitabını kütüphanesine koyacak kadar bilimsel olan bu müthiş bilim yuvasında (!) ikinci gün de böyle bitti. Sonra, polisevi ve uyku.
Sigma katalogu da gerçekten çok dramatikmiş, Afyon gibi nispeten gelişmiş bir şehirde durum böyleyse, sırf üniversitesi olsun diye kenarda köşede açılmış liseden devşirme üniversitelerde durum ne acaba? ya da buradan mezun olanlar ne yapabilecek, iş bulamayınca kim suçlu olacak? sorulabilecek o kadar çok şey var ki.
YanıtlaSil