Hiçbir şey yapmadığım ilk iş günüdür bu.
Sabah bütün eşyamı toplayıp polisevinden ayrıldım ve fakülteye geldim. Bilgisayarı açtım ve öğle tatiline kadar internette bir şeylere bakındım çünkü bana verilmiş, uğraşacağım hiçbir iş yoktu.
Öğle tatilinde ilk kez yemekhaneye gittim. Sıraya girdim. Fakülte Sekreteri gelip diğer sıraya girmem gerektiğini söyledi, hocaların sırası ayrıymış. Hcaların oturduğu kısma davet etti ama benim için orada oturmanın uygun olmadığını belirterek normal masalardan birine oturdum.
Hacettepe Tıp'ın en nefret ettiğim özelliklerinden biri kaskatı kast sistemiydi. Bunun en doğrudan gözlenebileceği durum ise grupların öğle yemeklerini nerelerde yedikleri ve bu sırada nasıl birbirlerine temas etmedikleriydi. Faküktenin ilk üç sınıfındaki öğrenciler genelde yurt sokağındaki mekanlara giderlerdi (eskiden geyik cafe vardı ama sonradan kapatılıp yeri bir kahve zincirine kiralandı). Hastane içinde zaman geçiren Dönem 4 ve 5 öğrencileri sncak veya sub-snack'e takılırdı. Yemekhane intörnler ve asistanlar içindi. Öğretim görevlilerinin ise ayrı yemekhanesi vardı. Kimi zaman bazı hocalarımız bizi oraya götürdüklerinde, diğer hocalardan yadırgayan gözlerle bakanlar olurdu.
Burada böylesi bir fiziki ayrım yok ama mekan kendi içinde bölünmüş. Aynı büyük salonun içinde hocalar için ayrılmış masalar var, kimi sıraya bile girmeksizin doğrudan bu masadaki yerine geçiyor ve yemeği ayağına götürülüyor. Öğrenciler bildiğimiz dört gözlü metal tabldot kaplarında yemeklerini alırken hocalara tabak ve tepside yemek sunuluyor.
Ben hocalarla oturmadım, sıraya girip yemeğimi aldıktan sonra öğrencilere ayrılan kısımda bir masada tek başıma yedim yemeğimi; her gün de aynı şeyi tekrarlıyorum. Bu, tevazu veya öğrencilerle kaynaşma isteğinden kaynaklanan bir şey değil. Bir masada oturmak ve lokma paylaşmak insanoğlunun en kadim geleneklerinden biridir; dostlar ve denkler arasında bir barış ve arkadaşlık göstergesidir. Ben buradakilerle dost olmadığım gibi, onlara denk olduğuma da inanmıyorum. Buraya zorunlu hizmetle gönderilmiş bir adam olarak köle olarak adlandırılmamı ağır bulacakların bile kullanabileceği en hafif tabir hizmetçidir ve hiçbir kültürde köleler ve hizmetçiler efendileriyle aynı masaya oturmazlar. Bu nedenle bana uygun olan yerin hocalar masası olmadığını düşünüyorum.
Bunları düşünerek geçen öğle yemeğinden sonra odama döndüm. Mesai bitene kadar hiçbir şey yapmamaya devam ettim. Yine kimseyle tek satır konuşmadım. Sonra toparlanıp çıktım ve akşam kalacağım Bayındırlık Misafirhanesi'ne doğru yola koyuldum. Bilmediğiniz bir şehirde, hava karardıktan sonra, bilmediğiniz bir adresi bulmak kolay olmayabiliyor. Biraz kayboldup arandıktan sonra buldum ve odama yerleştim. Afyon'a ayak basışımdan beri ilk kez yıkandım, traş oldum. Böylece bitti köleliğin üçüncü günü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder