1 Eylül 2010 Çarşamba

İki alana bir bedava: Don değil, Viagra

Eczanelerin vitrinlerindeki yazıları fark ettiniz mi? "Viagra, iki alana bir bedava", "2 fiyatına 3 Viagra" vb. yazıyor eczanelerimizin vitrinlerinde. Gözümüze soka soka kanun ihlal ediliyor.

Uzun zaman reçeteli satılan ve Pfizer'in patent süresi dolmadığı için oldukça da pahalı olan sildenafil içeren ilacın, patentin dolmasının ardından pek çok muadili çıktı. Özellikle Hindistan kaynaklı bol miktarda (kalite kontrolünün ne derece yapıldığı dünya çapında tartışılan) muadil pazara bir anda boca edildi. Hemen ardından tadalafil içeren, daha uzun süre etkili olduğu için "haftasaonu Viagrası" olarak adlandırılan Cialis piyasaya çıktı, Türkiye'de doktorlara tanıtımı için Şahan Gökbakar'a komedi skeçlerinden oluşan bir CD bile yaptırıldı (sonrasında CD'de yalnızca doktorlar için olduğu belirtilen bu videolar internete de düştü, tanıtım reklama dönüştü). Özellikle kalp rahatsızlıkları olan hastalarda pek çok risk taşımasına, doktor tavsiyesiyle ve gözetiminde kullanılması gerekmesine rağmen sonradan bu ilaçların reçetesiz satılmasına da izin verildi.

Bu noktadan sonra piyasa dinamiklerinin işlemesi kaçınılmazdı. Yerli-yabancı ucuz pek çok muadili olan (arzı yüksek ve ucuz) olan ilaca zaten talep de vardı. Böyle bir şikayetle doktora başvurmaktan çekinenlerden, "performans"ını artıracağını düşünerek kullananlara kadar geniş bir müşteri kitlesinin de oluşmasıyla arz-talep dengesinin mutlu sarmalında koca bir piyasa oluştu. Sonrasında elbette piyasa rekabeti de oluşacaktı, kimi eczaneler müşteriyi çekmek için promosyona başladılar, iki alana bir bedava vermeye başladılar. İlk başlarda el altından yapıldığını tahmin ettiğim promosyon vitrinlerden duyurulur oldu hiç çekinmeden.

Problem de bu zaten: Türkiye'de ilacın reklamı ve promosyonu kanunen yasaktır. Eczane vitrinlerinde gördüğümüz o ilanlar aslında eczacıların kendileri hakkında suç duyurusunda bulunması anlamına geliyor.

Bunları okuduktan sonra eczanenizi uyarmaya kalkmayın, ben yaptım, işe yaramadı. Evime yakın eczanelerden birinin vitrininde o yazıyı her gördüğümde sinirleniyordum, bir gün iş çıkışı dayanamadım, girdim, kalfalardan beni sorumlu eczacıyla görüştürmelerini istedim. Dükkanın sahibi olan eczaıcı beyefendiye kendimi tanıttım, doktor ve farmakolog olduğumu belirttim ("bu işlerden anlarım biraz" mesajını vermiş olurum, söylediklerimi ciddiye alır zannettim). Beyefendi şu cevabı verdi:

Haklısın kardeşim de ben o yazıyı kaldıramam. Bu dükkana ne kadar kira veriyorum ben biliyor musun? Aylık gelirimin çoğu o satışlardan. Öyle yapmazsam bu dükkanı kapatıp gitmem lazım.

Ben de yaptığının kanuna aykırı olduğunu tekrarladıktan sonra çıktım. Her sabah işe giderken önünden geçiyorum eczanenin, yazı hala orada.

Bu hikayeden benim öğrendiğim kişinin kendince bir gerekçesi varsa kanunu çiğnemesinde bir sakınca olmadığı. Bu mantıkla gidersek töre cinayetleri de suç olmaktan çıkar, üstelik onların arkasındaki gerekçe onlarca yıldır denenmiş, zamanın testinden geçmiş (!). Eminim o eczacı arkadaş töre cinayetlerini kınıyordur ama benzer  mantıkla kanunu kendisi çiğnemekten de geri durmuyor.

Bu hikayeyi daha da korkunç kılan bahsettiğim eczanenenin Ankara'da, Mithatpaşa Caddesi'nin Sıhhıye'ye yakın alt kısmında olması. Yolu düşmüş olanlar bilir, biz vatandaşlar adına bu tarz şeyleri denetliyor ve kanunu uyguluyor olması gereken Sağlık Bakanlığı'nın Sıhhıye'deki binası eczaneye 250-300 metre mesafede. Bu anlattıklarım denetlenmesi güç ücra bir köşede değil, bakanlığın burnunun dibinde oluyor yani. 

Bu hikaye şimdilik bu kadar. En kısa zamanda bu anlattıklarımın delili olan fotoğraflar çekip buraya koymayı planlıyorum; fotoğraf olmayınca gerçekliğini sorgulayan, "delil göster" diyen olur belki. Ne de olsa ben yazdım diye suçu gizli gizli işleyecek değiller, her şey aleni, çekiveririm fotoğrafları.

Not: İki alana bir bedava: Don değil, Viagra - Kısım II için tıklayınız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.