- Müslümanlığını kimlik haline getirenlerle dalga geçen ateistliğini kimlik haline getirmiş kardeşlerim ve ateistliğini kimlik haline getirenlerle dalga geçen müslümanlığını kimlik haline getirmiş kardeşlerim, aynı bozuk paranın iki yüzünde duruyorsunuz. Bozuk para bu, cebe atılır, unutulur, sakız parası olur; kıymetiniz de o kadar işte.
- Beethoven'in dokuzuncu senfonisinin ruhunu ve engellenemez coşkusunu öldürmeyi başaran, yine de büyük şef muamelesi gören adam var; yalnız Türkiye'de olsa iyi, bütün dünyada. Pazarlama budur, halkla ilişkiler budur.
- Bir zaman, bir konuda haksızlığa uğramış olmak kimseyi entelektüel yapmaz. Bu gibi insanların o dönemin şahidi ve anlatıcısı olarak ortak hafıza için faydası yadsınamaz; çözüm önerileriyle sürece katkıları da olabilir. Bizde yapılan hata tek konuda faydalı olabilecek insanlara, tam teşekküllü entelektüel muamelesi yapılması, bu kişilerin de kendilerinde böyle bir vasfın var olduğuna inanmaya başlaması. O maceranın içinden geçmiş ama genel anlamda bir birikimi, dünya anlayışını, analiz yeteneğini geliştirmiş kişilere sözüm yok. Yalnızca dini, ırkı, politik görüşü vb. nedeniyle baskıya uğramış, temele hep bu meseleyi koyarak okumuş-yazmış insanlara aydın muamalesi yapmaya bir son verilse ne güzel olur...
- Twitter'da tuhaf bir beklenti var, "şöyle yazmalısınız" şeklinde. Gazeteci Ahmet Hakan Coşkun'a "köşenizde derin, twitter'da sığsınız" yazıyor güzel insanımız. "Beğenmiyorsan takip etme" deyip geçersin ama öyle değil, aslında entelektüel dahi değil yalnızca gazeteci olan bir adamdan ağzını her açtığında hikmet yumurtlamasını bekliyor vatandaş. Adam haftada altı gün yazı yazıyor, üç akşam televizyonda programı var. Belli bir meselede ciddi bir üslupla fikir serdetmek istediğinde bunu yapacağı bir bir mecra var zaten elinde. Niye aynı şeyi Twitter'da da sürdürmek zorunda olsun? Yok mu adamın yalnızca kafa dinlendirebileceği bir ortam olarak kullanıp, zaten iş icabı içinde yaşadığı konulardan uzak duracağı bir kurtarılmış bölge yaratma hakkı? Köşe yazarı mavra yapamaz mı? Hadi, gazete köşesini dolaylı olarak kamuya ait kabul edelim, Twitter tamamen adamın kendine ait bir alanı; isterse iddia edildği gibi çapkınlık da yapar. İnsanlar veya teknolojilere görev yükleme alışkanlığı hastalık halinde memlekette. Her ağzını açtığında insanlığın sırlarını açıkladığını zanneden, her demecinde ülkeyi bir kere daha kurtaran devletlilerimiz var zaten; herkes onlara benzese memleket iyice sıkıcı olmaz mı?
- Romanları dizi yapan bir televizyon sektörümüz var. Akışı tersine çevirelim: Zaten roman uyarlaması olanları bir yana bırakırsak, senaryosundan eli yüzü düzgün bir roman çıkarılabilecek kaç dizimiz var (kurgu, karakterlerin işlenişindeki derinlik vb. açısından)? Şu an için sıfır. Bıçak Sırtı bu yüzden eşsiz bir diziydi; 2007-2008 sezonunda yayınlandı, 30 bölümde bitti, henüz bir benzeri yapılamadı.
Not: Bu aralar sürekli bilgisayar başındayım, çeviri yapıyorum. Bütün gün elin klavyede, gözün ekranda olunca bir şeyler yazmak istiyorsun ama uzun uzun yazacak kadar kafayı toplamak da mümkün olmuyor. Oysa bir şeyler yazmak numarasıyla işten kaçmanın tadına doyum olmaz. Ben de aklıma gelenleri kısa kısa not almaya başladım Evernote kullanarak,bu yazıdaki içerik orada birikenlerdir. Zamanında "Evernote kullansana abi" diye baskı yaptığı günlerde önerisini dinlemediğim arkadaşım Emrah Songur'a buradan selam ederim: Sözüne geldim hafızım, başladım kullanmaya.
Hangisi o, Karajan mi?
YanıtlaSil