13 Ekim 2010 Çarşamba

Ben sana IQ'un yüksek olamaz demedim, EQ'un düşük dedim

Madem üniversite hayatımızda eleştiriye açıklığın yeri ve önemi meselesine girdik (burada)  iki örnekle devam edelim.Böylece kendileri konuşunca başları belaya giren gençlerin duygularına da tercüman olmuş, bir yerde bir kamu hizmeti gerçekleştirmiş oluruz. Ben akademiden atıldım atılacağım kadar, başıma daha fazlası gelmez nasıl olsa.

İki ayrı tıp fakültesinde, birbirinden çok farklı iki alanda (fizyoloji ve temel onkoloji) doktora yapmaya çalışan iki arkadaşım son aylarda benzer olaylar yaşadılar.

İlki bölümdeki danışman hocasıyla bölümde yaptığı ve yapmayı planladığı şeyler, tezine dair planları, ileride yurtdışına gitme ihtimali gibi konuların tartışıldığı, bölümün kendisine sağladıkları (daha doğrusu sağlamadıkları) üzerine bazı şikayetlerini de dile getirdiği bir konuşmada şu sözlere maruz kaldı:

"Bana karşı tavrını beğenmiyorum, EQ poblemlerin var."

Diğeri doktorasını tamamlamak üzere, bölümde kendisine ve hemen hemen eşzamanlı olarak derecesini alcak bir başka iş arkadaşına kadro sağlanıp sağlanmayacağına dair bir tartışma süredir devam ediyor. Bu esnada anabilim dalı başkanının bölümün diğer hocalarına haber vermeksizin, yalnızca asistanlardan biri için kadro isteyen bir yazı yazıp, bunun yanına da aylar önce verilmiş bir akademik kurul kararını katarak sanki tüm bölümün ortak kararıymış gibi göstermeye çalıştığını, bu haliyle yetkililere göndermeye kalkıştığını fark ediyor arkadaşım. Biraz sorup soruşturunca bölümdeki diğer hocaların bundan bihaber oldukları, onlara da danışılmasının ardından akademik kurul kararı alınarak yürütülmesi gereken işlemin anabilim dalı başkanı tarafından oldu bittiye getirilmeye çalışıldığı iyice anlaşılıyor. Bunun üzerine genç kardeşimiz hakkını aramaya çalışınca o da aynı şeyi duyuyor:

"Saygısızsın, EQ ile ilgili problemlerin var."



Sanırım ilkinde ima edilen "yeterliliğine girecek, tez savunmanda oy verecek (kaderin üzerinde söz sahibi olan) insanla nasıl konuşacağını bilecek kadar sosyal yeteneğin yok mu senin", ikinciside ise "insan hocasını belge sahtekarlığı yapmakla itham etmez, böyle bir şeyi görse de susar, ses etmez, bunu akıl edemeyecek kadar sosyal zeka özürlü müsün sen". 

Anlaşılan o ki üstlere koşulsuz itaatin bir norm kabul edildiği, herhangi bir beklentinizi dile getirmeyip size verilenler için sonsuz müteşekkir olmanız gereken akademimizde "itaatsizsin" ithamı fazla kaba ve meselenin çirkin tarafını gereğinden açık şekilde yansıtır bulunmuş; onun yerine "EQ problemlerin var" denmesi daha uygar, üniversitenin entellektüel düzeyine uygun kabul edilmiş. Hocalarımızdan daha iyi bilecek değiliz ya?


Not: Sözkonusu gençlerden ilki kasımda doktorasını yapmaya Amerika'ya gidiyor, diğeri de doktora sonrası çalışmaları için Ivy Leauge üniversitelerinden birinde doktora sonrası çalışmalar için kendine bir lab buldu bile, tezle ilgili resmi işleri bitirince o da gidecek. EQ'ları memleketin akademik sistemine adapte olmaya yetmeyen (!) bu genç arkadaşlar, maruz kaldıkları bu eşsiz muamelenin hatırasını sonsuza dek taşıyacak ve muhtemelen memlekete geri dönmeyecekler. Ondan sonra da "beyin göçü" diye ağlaşılıyor. İyi de kardeşim, IQ değil EQ arıyorsunuz; size ne beyinden, size ne göçünden?

2 yorum:

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.