YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan Atatürk Üniversitesi'nin 2009-2010 akademik yılı açılış töreninde "Aşı konusu tartışılıyor ama üniversitelerimizden ses çıkmıyor. Üniversitelerimiz ne aşı üretimine, ne ilaç üretimine, ne de tıbbi cihaz üretimini yardımcı olmuyorlar." demişti, ben de bunun üzerine başkanın yanıldığına dair bir yazı yazmıştım.
NTV'nin haberine göre yeni bir açıklamasında Özcan, aşıyla ilgili fikirlerini tekrarlamakla yetinmeyip şunları da söylemiş:
"Ülkemizde yetiştirilen domates ve buğdayın tohumlarının büyük bir kısmı, yerli tohumumuz olmadığı için Amerika ve İsrail'den geliyor. Bir Türk aydını olarak bazen gerçekten kendimi çok küçük hissediyorum. Yani biz ihtiyacımız olan domates tohumunu bu ülkede üretemez miyiz? Evvelden atalarımız bu tohumları kendileri üretip, yıllarca bu üretimin devamını sağlamışlar. Biz niye yapmıyoruz? Tohumculukla ilgili bir araştırma enstitümüz olsa, buna birkaç üniversitemiz öncülük etse fena mı olur? Sonunun ne olacağı da belli değil. Bu domates tohumunu alıyorsunuz, artık genetik programlama diye bir şey var, içine bir genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle, zamanla bir milleti yok edebilirsiniz. Öyle bir şeyler yerleştirirler ki 20 yıl içerisinde o tohumdan yiyen insanlar ölür. Öyle tehlikeler de var. Sadece 'aman paramız dışarı gidiyor' endişesiyle söylemiyorum. Üniversitelerimizin bu konularda bize yardım etmesini istiyoruz.''
Kendi tohumumuzu yetiştirmeye, hatta bunu pazarlayıp teknoloji pazarlayan gelişmiş ülke konumuna küçük çaplı bir sıçrama yapmaya hiç itirazım olmaz ama geride kalan 30-40 yılda ziraat fakültelerini ve ziraat mühendisliğini bugün içinde olduğu duruma düşüren bir ülkede o işin olurluğu da aklıma pek yatmaz. Asıl olarak açıklamanın "Sonunun ne olacağı da belli değil. Bu domates tohumunu alıyorsunuz, artık genetik programlama diye bir şey var, içine bir genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle, zamanla bir milleti yok edebilirsiniz. Öyle bir şeyler yerleştirirler ki 20 yıl içerisinde o tohumdan yiyen insanlar ölür. Öyle tehlikeler de var." kısmına sonuna kadar itirazım var.
Görünen o ki Başkan genetik tedaviler alanının en büyük problemlerinden birinin çözülmüş olduğunu zannediyor.
Kimi hastalıkların yalnızca bir genin bozukluğundan kaynalandığını uzun zamandır biliyoruz. Eğer hasta kişiye, söz konusu genin sağlam versiyonunu vermenin bir yolu bulunabilirse bu tarz hastalıkların iyileştirilmesi sağlanabilecek.Hücre kültürlerinde hücrelere tek tek genleri ya da bir kaç geni bir arada vermenin yolları var. Kendi DNA'sının bir kısmını içine girdiği hücrenin DNA'sına ekleyebilen virüsler var. Hücre kültüründe yapılan bu tarz çalışmalarda da en sık kullanılan yollardan biri bu virüsler. Sıkıntı geni tam olarak nereye yerleştireceklerinin bilinememesi. Dolayısıyla yanlış yere yapılan bir ekleme hücrenin işleyişinde kansere kadar gidebilecek istenmeyen değişikliklere neden olabileceğinden insanlar üzerinde kullanılamayan bir teknoloji bu (henüz geliştirme aşamasında çok kısıtlı uygulamalar mevcut).
Başkanın iddia ettiği şekilde bu işi yapmaksa bambaşka maharet. O gen önce yediğimiz domatese yüklenecek, sonra domates hücresinden (ki kendisi biz onu yediğimizde ölüdür) bizim hücrelerimize onu aktaracak olan aracı (herhalde bir virüs olacak bu yine) hücreyi ne zaman terk etmesi gerektiğini fark edip dışarı çıkacak, mide-barsak duvarını geçip kana karışacak (bu arada mide asidi ve enzimler tarafından yok edilmeyecek), hedef aldığı hücreye ulaşacak ve içine girip hedeflenen melun etkisini gösterecek. Benim bildiğim kadarıyla böyle bir mekanizma yok.
Bilgiden çok komplo teorisine inanan bir millet olduğumuzdan "o teknoloji aslında var, gizliyorlar" diyenler çıkacaktır. Böyle bir teknolojinin kullanılmasıyla geliştirilecek tedavilerin getireceği yıllık kazanç on milyarlarca dolar düzeyinde olur, şu anda piyasanın en iyi kazanan ilaçlarını bile sollama şansı bulur. Hiçbir devlet ya da şirket böylesine büyük bir gelir kaynağını kullanmazlık etmez. Böyle bir teknoloji var olsaydı, inanın haberimiz olurdu.
Dolayısıyla Başkan yanılıyor. Söylediği şey imkansız. Bu iki oldu, Sayın Özcan aynı hatayı yapıyor: Kendi uzmanlık alanı olmayan bir alanda, sansasyonel ama gerçek dünyanın hakikatleriyle ilgisi olmayan, kendisini cahil gösteren, oturduğu koltuk nedeniyle başında bulunduğu kurumun prestijini de zedeleyen açıklamalara imza atıyor. Ya buna bir son vermeli ya da kendine biyolojik bilimler alanına hakim danışmanlar bulup, onlar tarafından bilgilendirdikten sonra açıklama yapmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder