225 sene önce Immanuel Kant büyüğümüz "Aydınlanma Nedir" isimli makalesinde kullanmıştı bu ifadeyi, bilmeye cesaret et, bilme cüretini göster.
Aydınlanmanın büyük devriminin özetini çıkarıyordu, herkesi bu sürece katılmaya götürecek olan rotayı çiziyordu. İtaat etmektense, bilmeye ve düşünmeye davet...İnsanın ve insanlığın kendini bilmek sayesinde çocukluğundan çıkıp yetişkinliğine adım atmasına davet. Bilgiye (evrene, dünyaya, doğaya ya da bizzat insanın kendisine ait olması fark etmeden) böyle bir anlam yüklemenin sonunun nereye çıkabileceğini hesap etmiş miydi bilmek mümkün değil ama yol üzerindeki kimi duraklara kıymet verdiğini söyleyebiliriz herhalde.
O zamanki temel hedef kitlesi olan Avrupalıların bilme macerası o saatten sonra enteresan bir rota takip etti. Her şeyin bilinebileceği, anlaşılabileceği fikri temel bir argüman haline geldi. Bugün geldiğimiz yerde hala bilginin o düzeyine ulaşılmış değil ama fikir kimileri içinde yerli yerinde duruyor.
Daha acı olan macera kendini bilme yolundaki. Kant çocukluktan çıkan insanın/insanlığın yetişkinliğe geçişini planlarken aradaki çok önemli bir aşamayı unutmuş olsa gerek, ergenliği. Avrupanın kendini bilme gayreti onu ancak ergenliğe kadar olgunlaştırabildi. Kuzey Amerika-Avrupa ekseninde insanoğlunun bir kısmı kendi tarihini, kültürünü ve medeniyetini öğrenirken tıpkı ergenler gibi kendine benzeyenlerle küçük bir grubun içine hapsoldu. Doğru olan ne varsa ancak bu gruba dahil olanların yaptıklarında bulunabilirdi, diğerleri yanılıyordu ve onlara benzemeliydi. Onların grubuna dahil olmak da öyle çok kolay olmayacaktı. Bu ergenlik hezeyanı diğerlerini anlama gayretini de yok etti, garip şeyler olarak baktılar yalnızca onlara; o devirden kalma Afrika seyahatnamelerinde, o gerçekle bağı kopuk oryantalizmde bunun izlerini görmek o kadar kolay ki. Onların gruba dahil olmaya çalışan diğer çocukların maceraları daha da garip oldu; Rus aydınlanması, Türk aydınlanması ve Japonların maceraları "ne isterseniz yaparım, ne olur beni de gruba alın" basitliği düzeyine düştü yer yer.
Acı olan Kuzey Amerika-Avrupa dünyasının bu ergenliği hala sona erdirememiş olması.
Onlar ergenlik sivilceleriyle oynamaya devam edip, her şeyi bilme zannı içinde herkese akıl vermekle meşgulken bilginin kendisine ne oldu?
Bilgi bu arada bir iktidar aracına dönüştürüldü. Ulus devletlerin istedikleri tarzda vatandaşı yetiştirme yöntemi eğitimi yaygınlaştırmaktı; istedikleri kadar ve seçtikleri bilginin aktarılması yoluyla yaygın zihin şekillendirme operasyonu. Kitlelerin bilgiye olan açlığı körüklendikçe bu kılıcın ucu giderek keskinleştirildi, bugünün dünyasındaki bilgi Kant'ın hayallerinin ötesindedir sanırım, yanlış bilgilendirme de (dezenformasyon).
Bilmek itaat etmenin zıddıydı Kant için, bugün itaatin sağlanmasının aracı haline getirildi bilgi. Bugün aydınlanmanın ve olgunlaşmanın yolu hala bilmeye cesaret etmektir ancak bazı şeyleri bilmemeye, öğrenmemeye de cesaret etmek gerekiyor artık. Bilgi fetişizmini yaratan ve bilgiyi suistimal eden zihniyet böylesine bir bilgiye sırt çevirme tavrını çoktan olmazlar, olamazlar, çağdışılıklar çuvalına koydu bile. Onların bildiğini, bil dediğini bilmeyenleri gruba almıyorlar.
Ergenliği geçip yetişkinliğe varmanın bedeli bu damgayı yemekten geçse bile, gayrete değer.
Hala "sapere aude" ama gerektiğinde bilmemeye de cesaret edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder