Temel meselemiz ,düşünürken "benim kuşağım" dediğim bir kuşak üzerine olacaksa önce bunu tanımlamak gerekir herhalde. Zamanla olduğu kadar, sosyal tabaka ve hayat hikayesiyle tanımladığım bir kavram bu.
Benim kuşağım 12 Eylül darbesine giden olayların içinde olmayanlardı; henüz bu olayların içinde olamayacak kadar küçük olan ya da doğmamış olanlar. Yaklaşık olarak 1973-1983 arası doğanlar düşer galiba bunun içine. Çocukluğu ve ilk gençliği Özal Türkiyesi'nde geçmiş insanlarız yani. Genelde artık tedavülden kaldırılmış olan o sınıfa, orta tabakaya mensup ailelerdeniz. Ebeveynlerimizden biri işçi ya da memurdur. Görebileceği en büyük refah düzeyi başını sokacak ev, bilemedin bir araba olacak olan ailelerdir bunlar. Çoğu durumda anne babamızın çocukluğunun bir kısmı ya da tamamı köyde geçmiştir, genelde lise mezunudurlar. Şehirde doğup büyüyen ilk kuşak bizimkidir sülalede ama aile ziyareti vb. derken köyle bir temasımız olmuştur bizim de. Tamamen şehirlilik kısmetse bir sonraki kuşağa kalsın (!)
Maceramızın ilk belirleyicisi içine doğdumuz bu aile ve onların sosyal çevresi ise, ikincisi gittiğimiz okullardır. Anadolu lisesine, fen lisesine, iyi üniversitelere giden, ingilizce bilen insanlarız. O okullardaki ortam, oralardan geçerek varacağımızı sandığımız yerler hayata dair planlarımızı şekillendirdi. İlk belirleyicimiz olan ailemiz ve sosyal çevremizden kopuşumuz da böyle başladı aslında ama sonra değineceğim buna uzun uzun.
Ömrümüzün şu sıralar içinden geçtiğimiz kısmı mesleğimizi icra etmeye başladığımız, hayatın içine reel olarak girdiğimiz, küçük burjuva olacağımızı zannederken beyaz yakalı proleterler olduğumuzu keşfettiğimiz zamanlar. Evlenmek, evleneceğimiz kişiyi bulmaya ya da tanımaya uğraşmak, evlenmeye uğraşmak (para bulmak yani) da bu aralar maceramızın ana meselelerinden. Maddi bağımsızlıkla birlikte, aileden kopuşumuz da yeni bir çağına girmiş oluyor.
Bu tanıma uyan kaç bin kişiyiz bilemiyorum fakat bu ülkenin bakamayacağı halde yaptığı çocuklar olduğumuzu zannediyorum. Bizi belli bir adam olalım diye eğittiler ama o adam olarak yapacak işlerimiz yok, o adamın hayatını yaşayacak kadar paramız da. Kandırıldık diyemem, meselenin aslını anlamakta geç kaldık galiba. Anlayıncaya kadar da geç oldu biraz, geri dönemeyecek kadar büyüdük, karakterimizi şekillendirdik, mesleğimizi seçtik.
Amerikan rüyası ile büyütülen ilk kuşak, rüyadan uyanma yaşına geldi. Huzursuzluktan bahsetmeye devam ederiz.
Merhaba,
YanıtlaSilBu yorumun gönderilme tarihi itibariyle son yazınız Fenerbahçe ile ilgili idi. Sonrasında da twitter hesabınızda "İlk defa futbol yazısı yazdığım gün blog hit patlaması yapmış kendi çapında.Gercekten de futbol satarmış,bir de seks yazısı mı yazsam acaba?" şeklinde yorum yapmışsınız sanırım.
Sizin kendi blog istatistiklerinizden (http://goo.gl/TgSLM) 8.7.2011 cuma ve 9.7.2011 cts istatistiklerinde en çok hit alan yazınız Benim Kuşağım isimli bu yazınız.
O istatistiğin de ayrıntısında facebook'tan paylaşılmış ve oradan tıklanmış olduğunu görüyorum. Bunun müsebbibinin, şans eseri blogunuzu bulup bu son iki gün içinde tüm yazılarınızı okuduğum ve bu yazıyı facebook'ta paylaştığım için kendim olduğunu düşünmekteyim.
Dolayısıyla diyeceğim o ki, boşverin futbol yazılarını, blogun bu çok yönlü hali bence iyi.
Saygılar,
Çağlar
Merhaba,
YanıtlaSilFutbol yazısı yazacabilecek durumda değilim zaten, beni çok aşan bir iş o; yıllarca okumuş, izlemiş insanlar varken ben o işe el atarsam ayıp olur, haddini aşmak olur.
Blogu beğenmenize çok sevindim, insanlarla paylaştığınız için ayrıca teşekkür ederim. Gelen okuyan oluyor ama yorum yazmıyor genelde okuyanlar, üşenmeyip yorum da yazdığınız için teşekkürler.
Bu blog böyle devam eder; okumakla meşgul olduğum, bunun sonucu kafamı da meşgul eden meseleleri yazmaya devam ederim gibi görünüyor. Dilerim okuyanlar için de ilgi çekici olur.
Syagılar benden