Aynı arıza üniversitelerde de başka şekilde tezahür eder. Her fırsatta belediyecileri eleştirme fırsatını kaçırmayan akademisyenlerimizin yuvası üniversite, kendi selinin patlayacağı ana mani olmanın yollarını geliştirmez.
Üniversitelerimiz temelde araştırma kurumu olmak yerine eğitim kurumu olmayı tercih ettiklerinden en önemli hizmet alıcı öğrenciler ve asistanlardır. Bu sıfatla her türlü eksikliği ve yanlışlığı yaşayarak tespit etme imkanı bulan bu kitleye, bu rahatsızlığını dile getirme yolları açılmaz. Sonra gün gelir, bu gençler patlar.
İki örnek vereyim:
1) Kasım 2009'da Hacettepe Üniversitesi "Nasıl Bir Üniversite?" başlıklı bir sempozyum düzenledi, asistanlar ve doktora öğrencileri adına da ben konuştum. Asistanlığımı bitirmek üzere olduğum günlere denk gelen konuşmada geride kalan 4.5 yılda gördüğüm ve beni rahatsız eden pek çok şeye, açıksözlü olmaktan çekinmeyen bir dille değindiğim bir konuşma yaptım. O zaman asistanlık yaptığım bölümden hiçbir hoca toplantıya katılmadığından başlangıçta pek bir tepki almadım. Yaklaşık bir ay sonra konuşmanın videosu internete konunca kıyamet koptu. Bölümün hocaları eleştirileri kendi üzerlerine alıp oldukça sinirlendiler, öyle ki ben artık uzmanlığımı aldığım bölüme gidemez haldeyim desem yeridir.
Asistanlık yaptığım süre boyunca ne bana ne de başka bir arkadaşıma bir kez olsun şikayetlerimizi dile getirme imkanı sunanlar, bu imkanı bulduğumda elimdeki fırsatı değerlendirmeme neden şaşırdılar anlamış değilim. Bu mecrayı kendileri yaratsa istedikleri gibi kol kırılıp yen içinde kalırdı belki. Onların sağlamadığı imkanı başka yerde bulduğumda yaptığımı, ifşaat ve bölümü zor durumda bırakma olarak gördüler. Beklemedikleri anda, onların haberi dahi olmadan sel tepelerine çöküverdi.
2) Haziranın son günü Hacettepe Tıp Fakültesi'nin mezuniyet töreni vardı. Dönem birincisi olan arkadaşımız öyle bir konuşma yaptı ki, o anda karşısında oturan hocaları ve diplomasını almak üzere olduğu okulu yerin dibine soktu. Buna benzer konuşmalar daha önce başka tıp fakültelerinde de yapıldı, hiçbir şey düzeltilmediğinden daha pek çok kez yapılır. Kötü anlatılan derslere, derse gelme zahmetine katlanmayan hocalara maruz kalan bu çocuklara bu dertlerini anlatma imkanı sunmayan ve artık müzminleşmiş bu sorunlara çözüm bulmaya gayret etmeyen hocalar öfkelenerek de olsa bu zehir zemberek konuşmayı dinlemek zorunda kaldılar. 6 yıl boyunca birikmesine kayıtsız kaldıkları sel bir anda tepelerine boşaldı.
Artık bu basit problemleri aşması gerek bu ülkenin. Suyun da, insanların da akacak mecraya ihtiyacı var. Bunu göz ardı edince felaket kaçınılmaz oluyor; belediyeyle üniversite arasında da fark kalmıyor.