İsveç Bilimler Akademisi, Fizyoloji ya da Tıp dalında 2010 Nobel Ödülü'nü İngiliz bilimadamı Robert Geoffrey Edwards'a verdi ve çok ustaca bir politik hamleye daha imza atmış oldu. Edwards, in vitro fertilizasyon (ya da daha yaygın adıyla suni döllenme, tüp bebek) araştırmalarının öncülerinden. Bu işin temellerini laboratuvarda atmış, daha sonra kliniğe taşınmasına ön ayak olmuş bir isim. Tekniğin artık yerleşik bir metot haline geldiği, ilk tüp bebeğin doğduğu 1978'den bu yana 4 milyondan fazla kişinin bu metotla dünyaya geldiği düşünülürse ödülün zamanlaması bana dikkat çekici geliyor. Edwards'a ve suni döllenmeye bu ödülün verilmesi belki de çok geç kalmış bir şey. Suni döllenmeyle ilk bebeğin dünyaya geldiği 1978'de henüz mümkün olduğu bile bilinmeyen RNA-interference'a iki sene önce ödül veren komite bu seneye kadar bekleyip Edwards'a ödülü bu sene verince işimn içinde küçük bir detay daha olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Bilimle politikanın keşistiği yerde gerilimin ve tartışmanın olmaması imkansız gibi. Son yıllarda en önemli kavga alanlarından biri kök hücreler oldu. Kök hücrelerin 3 ana tipi elde ediliş yöntemlerine göre ayırt ediliyor: Erişkinlerden elde edilenler, indüklenmiş kök hücreler (farklılaşmış hücrelerde farklılaşma progaramının geriye doğru işletilemesini sağlayan uygulamalarla kök hücre elde etme) ve insan embriyolarından elde edilen embriyonik kök hücreler. Kavganın büyüğü embriyonik kök hücrelerden çıktı.
Tüp bebek kliniklerinde çok sayıda embriyo oluşturulur ve bunların birkaç tanesi anneye geri yüklenir. Geri kalanlar dondurulur ya da imha edilir. Embriyonik kök hücreler işte bu yüklenmeyen embriyolardan elde ediliyor. Bu tarz çalışmalara halihazırda en çok para ayıran ülke olan ABD uzun yıllar insan embriyolarının yok edilmesi meselesini kürtaj üzerinden tartışmıştı. Kürtajın yasaklanmasını ve federal bütçeden fon ayırılan sağlık sigortası sistemlerinin kürtaj ücretlerini ödememesini savunan dindar-muhafazakar kesim embriyonik kök hücre çalışmalarına da hızla tepki gösterdi. Bunun sonucu olarak oğul Bush'un başkanlığı döneminde yalnızca o güne kadar onaylanmış olan hücre serileri üzerinde çalışma yapılmasını hükme bağlayan bir karar çıkartıldı. Bilimsel araştırmanın halen en önemli fon sağlayıcılarında biri olan Ulusal Sağlık Enstitiüsü'nün (NIH) fonlarının "insan embriyolarının yok edildiği" herhangi bir araştırma için kullanılamayacağını söyleyen Dickey-Wicker ek maddesi de bütçeye eklenmeye başlandı ve o zamandan beri tüm bütçe kanunlarında yer almaya devam ediyor (aslında madde tüm federal fonları kapsıyor, NIH dışında kurumları da bağlıyor).
Muhafazakarlar iktidarı kaybedip Obama başa geçince rüzgar yön değiştirdi. Obama yönetimi yeni hücre serilerinin üretimi ve lisanslanmasına yeşil ışık yakınca NIH'ye bu konuda bolca başvuru yapıldı. Aynı zamanda federal bütçeden, embriyonik kök hücre araştırmaları için NIH eliyle bol miktarda para dağıtılması planlandı. Pek çok laboratuvar birkaç yıla yayılacak kapsamlı araştırmalar için başvuruda bulundu, bunların bir kısmı kabul edildi ve şu ana kadar milyonlarca dolar dağıtıldı, bir çok başvuru ise onay öncesi gözden geçirme döneminde.
Muhafazakarların bunlara kayıtsız kalması beklenmezdi ve onlar da kendilerinden bekleneni yapmakta gecikmediler. Yok edilen embriyolar adına açtıkları dava ortada davacı olmadığı için reddedildi ama bu davaya katılan iki araştırmacının durumu bütün davayı değiştirdi. Erişkin kök hücreleriyle çalışan bu araştırmacılar kanuna aykırı olarak embriyonik hücrelere para aktarılınca kendi araştırmalarına aktarılacak paranın azalacığını ve haksız rekabete bağlı olarak kişisel kayıplarının olduğunu söyleyince dava başvuruları kabul edildi. İki ay kadar önce hakim kararını verdi. O güne kadar kök hücre araştırmaları embriyoların yok edilmesinden ayrı kabul ediliyordu çünkü bir laboratuvarda bu işlem yapılıp standart hücre serileri oluşturuluyor, başka laboratuvarlardaki araştırmacılar bu serileri kullanarak , kendileri embriyo yok etmeksizin deney yapıyor ve dolayısıyla Dickey-Wicker'ı çiğnememiş kabul ediliyordu. Oysa yeni davada hakim bunların birbirinden ayrı ele alınamayacağına hükmederek bu tarz araştırmalara federal bütçeden para aktarılmasına derhal son verilmesine hükmetti. NIH kampüsündeki araştırmalar ise derhal durduruldu. Sonrasında yapılan itiraz sonucu mahkeme nihai kararını verene kadar fonların dağıtılmasına devam edilmesine karar verildi, şimdilik paralar laboratuvarlara verilmeye devam ediyor. Son iki ay bu konuda şiddetli tartışmalarla geçti, nihai sonuç hala belli değil.
Nobel kurulu işte tam da böyle bir gündemin olduğu bir dönemde karar verdi ve bunu belli şeyleri yapmaya mecbur kalan ama buna itiraz edeceğini bildiği tabanına da küçük ödünler vermekten geri kalmayan siyasetçi zekasıyla yaptı.. Bu ödülü alanların sonradan genellikle Nobel'i de aldığı bilinen Lasker ödülü de bu sene indüklenmiş kök hücreler alanındaki en önemli araştırmacı olan Shinya Yamanaka'ya verilince pek çok kişi bir kök hücre nobeli beklemeye başladı (bu sene Nobel'i alan Edwards, Lasker'i 2001 yılında almıştı). Akademi ise böylesine sıkıntılı bir dönemde kök hücrecilere ödül vererek, embriyonik kök hücrecilere açıktan destek vermiş olmak riskini göze almadı ama bu araştırmaların yolunu açan suni döllenme tekniklerine ödül verdi, bir anlamda birkaç yıla kadar kök hücreye de ödül geleceği mesajını da vermiş, tabanı rahatlatmış oldu.
Geçen sene aynı anda iki ülkede savaşan bir ülkenin başkanına Nobel Barış Ödülü verilmişti, Boris Pasternak'ın Nobel Edebiyat Ödülü de bana kalırsa buram buram politika kokar. Politikanın yalnızca barış ve edebiyat ödüllerinde değil, bilim ödüllerinde de rolü olduğu bir kez daha görmüş olduk.
Robert Geoffrey Edwards'a pek çok ailenin mutluluğuna olan katkılarından dolayı teşekkür ederek ve kendisini tebrik ederek bitirmeli yazıyı. Ne olursa olsun, günün adamı o.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder