27 Mayıs 2012 Pazar

Kutsal (!)

Türk Dil Kurumu'nun Büyük Türkçe Sözlüğü'ne göre, kutsal sözcüğünün anlamları şöyle:


1. Güçlü bir dinî saygı uyandıran veya uyandırması gereken, kutsi, mukaddes. 
2. Tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen, kutsi, mukaddes, lahut: 
3. Bozulmaması, dokunulmaması, karşı çıkılmaması gereken, üstüne titrenilen
4. fel. Tanrı'ya adanmış olan, tanrısal olan.
5. Tanrı'ya adanmış olan. 
6-Tanrısal olan, bütün var olanların, yeryüzüne ilişkin olanın üstünde yükselen, ondan bütünüyle başka olan. 
7. Ahlaksal yetkinliğe ulaşan, bu yolla Tanrı'ya yakınlaşan kişilerin niteliği (azizler, evliyalar, ermişler).
8. Bir toplumda ya da bir toplumsal kümede dince yüceltilen ve "dünya işleri"nden ayrı nitelikte olduğuna, ayrı bir düzen içinde yer aldığına inanılan (şeyler).
9. Güçlü bir dinsel saygı uyandıran veya uyandırması gereken kimse.
10. Tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen. 
11. Uğur getirdiğine inanılan.


Hekimlik mesleği, tarihin çeşitli evrelerinde yukarıda sıralanan tanımların bir veya birkaçına uymuş olabilir ama bugün bunlarla hiçbir ilgisi olmadığı kesin. Kimse kalkıp, "ama hayat kurtarıyorlar" demesin, zira "hayat kurtarmak" fiili de yukarıda sıralanan tanımlara göre kutsal değil. Dahası, bir doktorun günlük programına baktığımız zaman, mesaisinin ne kadarını hayat kurtarmaya, ne kadarını rutin işlere ayırdığı ortadadır. 


Toplum nazarında giderek gözden düşen bir mesleğin mensubu olan meslektaşlarım, bu kutsallıkta hırpalanan egolarına pansuman yapan tatlı bir his buluyor olabilirler ama kendini buna kaptırmak gerçekten kopmaktan başka bir işe yarayacak değildir. Hele ki, sıklıkla karşı karşıya kaldığımız tartışmalarda hiçbir kullanışlı yanı yoktur bu iddianın.


Cemiyet, doktorluğa bir zamanlar kutsallık atfedildiğini tek bir durumda hatırlar: Doktorlar greve gitmek istediğinde.


"Siz kutsal bir iş yapıyorsunuz, işinizin doğası farklı" bahanesinin ardına saklanıp, maaşlı çalışan her insanın hakkı olan grev hakkını doktorların elinden almaya çalışan kafaya söyleyecek bir sözü olmasını arzu eden her doktor öncelikle şunu kendisi kabul etmelidir:


Kendi hesabına çalışan bir tür küçük burjuva olduğumuz günler de, işimizin kutsallıkla ilişkilendirilebilir bir pratiği olan zamanlar da çok gerilerde kaldı. Neredeyse hepimiz, bize daha az para vererek daha çok iş yaptırmaya çalışan, bu şekilde maliyeti azaltıp karı artırmaya çalışan işverenlerin (devlet veya özel) maaşlı çalışanlarıyız. Cemiyetin örgütleniş tarzı içinde, özü itibariyle, fabrika işçisinden, inşaat amelesinden bir farkı yok artık doktorun. 


Örselenmiş egolarımızdan arınır da bunu bir kabul  edebilirsek, pek çok şeyi anlamak da, anlatmak da, çözmek de daha kolay olacak. Hadi, bir gayret...   

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Bir ustama saygı



(28 Mayıs 1925 – 18 Mayıs 2012)





Kitaplardan ve insanlardan öğrendiğimden daha fazlasını müzikten öğrendiğimi düşünüyorum kimi zaman. Dolayısıyla, o müziği bana öğreten insanlara karşı büyük bir borç altında hissediyorum kendimi. Bu insanlara saygım çok büyük. 

Talihsizliğim, doğmak için biraz geç kalmış olmam. Richter, Furtwängler, Horowitz, Annie Fischer, Kempff, Arrau; hepsi ben onları keşfetmeden önce ölmüşler. Hala yaşayan ve bu derecede saygı duyduğum müzisyenler az; Erkan Oğur, Martha Argerich, Harnoncourt ilk aklıma gelenler.

Bana çok şey öğreten adamlardan biri iki gün öncesine kadar hayattaydı, şimdi o da yok. Richter the Enigma belgeselinde görmüştüm Dietrich Fischer-Dieskau'yu ilk kez. Richter'in çaldığı piyanoya doğru eğilip doğrularak, büyük bir coşkuyla söylüyordu. Merak ettim, peşine düştüm, dinlemeye başladım. Mahler'in senfonilerini dinlemeye başlayacak cesareti bulabilmemi sağlayan, öncesinde liedlerini ondan dinlememdi. Bir türlü öğrenemediğim, hakkını veremediğim bir şey varsa klasik müzikte o da vokal eserlerdir. Benim için o duvarın arkasını az da olsa görmemi sağlayan adamlardandı.

20 yy. seviyesine ulaşılması çok zor yorumcular yetiştirdi, ve şimdi onlardan biri daha gitti. Teşekkürlerimi sunarım kendisine. 


Mahler'in "Lieder eines fahrenden Gesellen" serisinin en sevdiğim bölümüdür "Die zwei blauen Augen von meinem Schatz". Bu yazıyı onunla bitirmek uygun olacak galiba. Orkestrayı Furtwängler yönetiyor,  Dietrich Fischer-Dieskau söylüyor.





Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.