Ekonomimizin harika gittiği söylemini kocaman bir yalan olarak görenlerdenim. Çin'in ardından, dünyanın ikinci en hızlı büyüyen ekonomisi olduğumuz açıklandı ama aldığım ürünler arasında üstünde "Türk Malı" yazanların oranında bir artış yok, işsizlikte dikkate değer bir azalma yok. Elle tutulur bir şey üretmeden, cari açığı şişirerek büyüyen bir ekonomi bana tuhaf ve gerçeklikten uzak geliyor. Benim bu tablodan anladığım ekonomik büyümemize temelde üç faktörün etkisi olduğu:
a) Adeta Keynesyen bir teşvik programını andıran devlet ihalelerimizle şahlanan (!) inşaat sektörü
b) Aynı inşaat sektörünün sürekli diktiği binalarla ABD'dekine benzeyecek bir "konut balonu"na doğru koşar adım giden macerası
c) Dünyanın paranın nereye gideceğini bilemediği bir dönemden geçmesinin tadını çıkaran kolay para bulup dağıtan bankacılık sistemimizin krediler ve kredi kartlarıyla beslediği, temelde ithal mallara dayalı tüketim patlamamız
Üzerinde daha fazla durmak istediğim konu, bu sonuncusu. Bu noktadaki bakış açımı Nihal Kemaloğlu Akşam gazetesindeki, 17.09.2011 tarihli yazısında çok güzel anlatmış:
"Coşan tüketimin boyutlarını BDDK verileri gösteriyordu, 2010'un Aralık
ayı sonunda 172 milyar 623 milyon olan kredi toplamı, bu yılın daha
temmuz ayında 209 milyar 578 milyona dayanmıştı.
Brüt reel ücretler gerilerken, 2011'in ilk altı ayında tüketim yüzde 10 artarken belli ki tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla özel tüketim ve doğal olarak 'büyümemiz' desteklenmişti..."
Brüt reel ücretler gerilerken, 2011'in ilk altı ayında tüketim yüzde 10 artarken belli ki tüketici kredisi ve kredi kartlarıyla özel tüketim ve doğal olarak 'büyümemiz' desteklenmişti..."
Bu aslında farkında olunmayan bir tehlike değildi ama önlem almanın siyasi faturası ağır geldi galiba, önlem ertelendi. Geçen senenin sonunda onaylanıp geçtiğimiz ay yürürlüğe giren uygulama tam da bıu problemi hedef alıyor.
Yeni uygulamaya göre bir takvim yılı içinde 3 kez kredi kartı borcunun yarısından azını yatıran kullanıcıların limitleri artırılmayacak ve bu kişiler kredi kartlarından nakit avans çekemeyecekler. Anlaşılan o ki kredi kartlarında biriken borcu dizginleme ihtiyacı sonunda anlaşılmış.
Peki bu uygulama neden geçen yıl sonunda yürürlüğe sokulmadı? Önümüzdeki aylarda olacaklara bakarsak bunun cevabını buluruz sanırım.
Aylık geliri 1000 TL olan ve elinde 3000 TL limitli bir kredi kartı olan bir vatandaşımızı düşünelim. Zaman içinde vatandaşımız kredi kartını limitine kadar doldurmuş olsun. Yani her ay ekstre borcu 3000 TL+faizlere bağlı limit aşımı kadar olacaktır. Nakit çekimler ve gecikmiş ödemeler için ortalama faiz %5 civarında olduğuna göre bu aşan tutar 150 TL olur, etti 3150 TL. Çoğu banka asgari ödeme oranını %20 seviyesinde tutuyor, eder 630 TL. Vatandaşımız yaklaşık 650 ödeyerek kredi kartını açık tutup, haciz belasından uzak durabilecektir ama bir problem var: 1000 TL maaştan geriye kaldı 350 TL, o da hiçbir şeye yetmez. O zaman vatandaşımız her ay bir yerden zaten geri ödeyemeyeceği bir borç bulamayacağına göre geriye tek çare kalıyor. Yaptığı ödemeyle kredi kartında açılan serbest limiti nakit avans olarak çekmek. Bu döngüye bir kez giren kardeşimin borcu asla azalmayacak ama aylık olarak yalnızca faizler ve nakit çekim ücretlerini ödeyerek en azından sistemin sürdürülebilirliğini sağlayacaktır (borcu döndürmek, devletimizin bol enflasyonlu yıllarda uzun süre yaptığı şey).
Yeni uygulamayla bu arkadaşın hali nice olacak?
İlk ihtimal iyi olan. Sistemi sürdürmek için her ay borcun yarısını yatırıp sonra nakit avans çekecek. 1000 TL maaş bunu yapmaya yetmediğinden her ay birinden 500-600 TL kadar para bulacak, bankaya yatıracak, sonra çekebildiği kadarını çekecek, 500-600 TL'yi geri verecek, geri kalanıyla geçinecek.
Kötümser senaryo da şu:
2 ay daha bunu yapacak, üçüncü ay yatırdığı parayı geri çekemeyecek ve borç aramaya başlayacak, bu her ay böyle devam edecek ve bir zaman sonra borç da bulamaz olacak çünkü o zamana kadar aldıklarını da ödeyememiş olacak ve er geç kredi kartını ödeyemeyecek ve gelsin icra davası...
Bahsettiğim varsayımsal durumda kaç bin vatandaş var bilmiyoruz, bir kaç kredi kartı olup bu anlatılandan daha beter durumda olanlar da olabilir (bu senaryoyu bir kredi kartından çektiği avansı diğer karta yatıran, sonra da tekrar çeken kişi şeklinde bir veya birkaç tur daha uzatırsak oradaki tabloyu hayal edebiliriz) ama tahminim şu ki bu kişilerin bir kısmı bir kaç ay içinde banka hacizleriyle karşılaşacaklar. İçlerinden intihar edenler olursa haberlere ve gazetelerin üçüncü sayfalarına konu olacaklar; babası için ağlayan küçük çocuk resimleri yerleşecek ekranlara, sayfalara. Bunlar ülke için yeni şeyler değil, daha önce de gördük ama "ekonomi harika gidiyor" resmine uymadıkları da muhakkak.
Bu uygulamanın neden geçen yıl başlatılmadığını anlamış olduk. Hiçbir hükümet seçime aylar kala bir ülkede bu manzaraları istemez. İktidardaki bir kişi veya partinin tekrar seçilmesine en büyük etkiyi yapanın iktisadi başarısı olduğu, bununsa tüm iktidardaki tablo ile değil son 6-8 aydaki durumla değerlendirildiği ortaya konmuş bir şeydir. 4 yılda bir seçim yapılan bir ülkede 3,5 yıl harikalar yaratsanız da seçimden önceki 6 ayda ekonomi kötüye giderse iktidarı kaybedersiniz. Seçilmenizden sonraki ilk yıl içinde işler kötüye gitse de son yıl görüntüyü toparlarsanız yeniden seçilebilirsiniz. Bu nedenle bahsedilen uygulama için en uygun zaman seçimlerden hemen sonraki aylar olacaktır. Seçimlerden önce manzara bulanmaz, tekrar seçilirsiniz, sonra karar yürürlüğe girer, ortalık biraz karışır, bir sonraki seçime kadar da ortalığı toparlamak için yeterince zamanınız olur. İşte, bana sorarsanız, elimizdeki durum tam da böyledir.
Öyleyse ne olacak?
a) Önümüzdeki aylarda o iflas-haciz hikayeleri mutlaka yaşanacak.
b) Bu olayların çok yayılması bankaları da zor durumda bırakacağından dizginlenmesi gerekecek. 2-3 yıl öncekine benzer bir borç yeniden yapılandırma süreci başlatılacak. İnsanlara kredi kartı borçlarını ödeyebilmeleri için bireysel krediler verilecek, bununla ilgili her banka bir kampanya başlatacak veya banka, borcu eşit taksitler ve makul bir faizle orta vadeye (18-36 ay) yayan bir ödeme planı önerecek (veya bunu yapmayacaklar ve hacizden içeri düşenlerden hapishanelerde yer kalmayacak).
c) Bu durum tüketimde daralmaya neden olacağından büyüme değerlerimiz bir süre düşük seyredecek ama yetkililer onu da küresel krize bağlayıp geçiştirecekler.
d) Diğer ülkelerde süren krizler bankaların dışarıdan para bulmasını zorlaştırır, içeriden gelen para azalırsa bankalar kredi dağıtmakta zorlanır hale gelecekler ve faizler artacak. Bu durumda insanlar konut kredisi kullanıp ev almaktan da uzak durmaya başlayabilir. Borç parayla yapılan binalar satılmadıkça o inşaatları yapan müteahhitler de batmaya yaklaşabilir, borçlarını ödeyemeyebilir, konut balonumuzun sonu gelebilir (bu yalnızca içerideki düzenlemenin sonucu değil elbette).
e) Müteahhitler batınca, bankalar binalar el koyar ama satamazlar çünkü almak isteyenler azalmıştır, onların parayı döndürme ve kredi dağıtma işlevi de sekteye uğrar, hatta batabilirler (bu ABD'de olan şey, bir ara bizde de olması oldukça muhtemel ama önümüzdeki sene olur mu, emin olamıyorum).
a, b, c maddelerinin neredeyse kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. d ve e konut balonunun patlaması senaryoları, bir gün mutlaka yaşanacaklar ama ne zaman bilemem; kredi kartı düzenlemesiyle mutlak bir illiyet bağı kurmaksa doğru olmaz zaten.
Bunlar benim tahminlerim. Bakalım neler olacak. Yanlış tahmin yapanı vurmuyorlar zaten.
Not: Freakonomics tayfasının yapmaya başladığı birer saatlik Freakonomics Radio programlarının sonuncusu tam da bu tahmin yapmanın bedava olması üzerine. Tutturursan "ben demiştim" demenin böbürlenmesi var, tutturamazsan da hatırlayıp hesap soran yok zaten. Televizyondaki ekonomi yorumcularının rahatlığı biraz da bundan. "Sana uydum, gitti paralar" diye yakalarına yapışan yok, bunu yapmak kanunen mümkün de değil zaten. İngilizce programı takip etmekte zorlanmam diyenler için "The Folly of Prediction" isimli programın linki de şu: http://www.freakonomics.com/2011/09/14/new-freakonomics-radio-podcast-the-folly-of-prediction/ Tavsiye ederim.
-----------------
Güncelleme - 25.07.2014:
Bu yazının yazılmasının üzerinden yaklaşık üç yıl geçti. FED'in QE miktarını kısması haberleri, Gezi olayları vb. derken epeyce dalgalandı ekonomi ama inşaat balonu henüz patlamadı. Krediler ve kredi kartları ise tam olarak patlamasa da sürekli sıkıntı çıkarıyor, galiba o sıkıntı da büyüyor.
Meseleyi takip etmek adına, 16.07.2014 tarihli Hürriyet'te yayımlanan şu haberi paylaşmak isterim:
Banka borcunu ödeyemeyenlerin sayısında patlama
------------------
Bu yazının yazılmasının üzerinden yaklaşık üç yıl geçti. FED'in QE miktarını kısması haberleri, Gezi olayları vb. derken epeyce dalgalandı ekonomi ama inşaat balonu henüz patlamadı. Krediler ve kredi kartları ise tam olarak patlamasa da sürekli sıkıntı çıkarıyor, galiba o sıkıntı da büyüyor.
Meseleyi takip etmek adına, 16.07.2014 tarihli Hürriyet'te yayımlanan şu haberi paylaşmak isterim:
Banka borcunu ödeyemeyenlerin sayısında patlama
------------------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder