25 Kasım 2010 Perşembe

Yetkililer görevlerinin başında

Memlekette ne zaman vaktinde önlem alınsa önlenebilecek bir şey olsa, bir devlet büyüğümüz (Allah onları başımızdan eksik etmesin (!) ) çıkıp, zamanında o önlemlerin alınmasını sağlamamış olan aynı yetkililerden bahsederek o meşhur cümleyi kurar:

YETKİLİLER GÖREVLERİNİN BAŞINDA

Ayamama Deresi taştı, İstanbul'un orta yerini sel aldı, yetkililer görevlerinin başındaydı.

Madenciler göçük altında kaldılar güvenlik önlemi alınmamış madenlerde, yetkililer görevlerinin başındaydı.

Tuzla'da tersanelerde onlarcası öldü asgari ücrete talim edenlerin, yetkililer görevlerinin başındaydı.

İnşaatı iyi denetlenmemiş çürük evler depremde çöktü, binlerce kişi öldü 17 Ağustos 1999 İzmit Depremi'nde, yetkililer görevlerinin başındaydı.

Bir süredir eczanelerin ereksiyon bozukluğu tedavisi ilaçlarındaki promosyon uygulamasına kafayı takmış durumdayım. Merak ettim, yetkililer o konuda ne halde diye ve 27.10.2010 tarihinde Ankara İl Sağlık Müdürlüğü'ne şu e-postayı gönderdim:

" Eczaneler ve promosyon hakkında şikayet

Sayın Yetkili,

Ülkemizde ilaçta reklam ve promosyon yasak olduğu halde Ankara ili genelinde pek çok eczanede sildenafil içeren ilaçlar (Viagra, Sildegra, Vigrande vb.) "bir alana bir bedava", "iki alana bir bedava" gibi promosyonlarla satılmaktadır. Ciddi yan etkileri olabilecek bu ilaçların bu şekilde pazarlanması kanunları ihlal etmek yanında halk sağlığı açısından da tehdit oluşturmaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak:

1) Müdürlüğünüz ya da Sağlık Bakanlığı bu durumdan haberdar mıdır?
2) Haberdar iseler Müdürlüğünüz ya da Sağlık Bakanlığı bu konuda herhangi bir çalışma yürütmüş müdür? Uyarılan ya da ceza alan eczane olmuş mudur? 
3) Bugüne kadar böyle bir denetleme olmuş değil ise bundan sonrası için böyle bir çalışma planlanacak mıdır?

Bu sorularım cevaplanarak, e-posta aracılığıyla bilgilendirilmemi saygılarımla arz ederim."


Onlar da 1.11.2010 tarihinde şu cevabı yolladılar (hızla cevap vermelerini takdir ettim doğrusu):

" İl Sağlık Müdürlüğü İlaç ve Eczacılık Şubesi

Eczacılık Kanunları ve Yönetmeliği gereğince eczanelerde böyle reklam ve promosyon yapılması yasaktır. Müdürlüğümüzce zaman zaman yapılan tamimlercede yapılmasının yasak olduğu eczanelere duyurulmaktadır. Yapılan denetimlerde saptanırsa önce sözel olarak uyarılmakta ancak tekrarı halinde eczane hakkında yasal işlem uygulanmaktadır. Eczanelerle ilgili normal yıllık denetimlerimiz yapılmakta ve ayrıca gelen şikayetler üzerine tekrar denetime gidilmekte reklam ve promosyona yönelik herhangi bir unsura rastlanırsa gerekli yasal işlem uygulanmaktadır.

Bilgilerinize."


Benim anladığım kadarıyla yetkililer yine görevlerinin başında ama nasıl oluyorsa Ankara'nın göbeğinde promosyon uygulaması devam ediyor. Daha önce vitrinindeki yazının fotografını yayınladığım Büyük Mithatpaşa Eczanesi, bu hafta ikinci bir yazı daha eklemiş, Cialis'te de promosyona başlamışlar. Etken maddesi tadalafil olan bu ilaç, kimileri tarafından 36 saate varan uzun etki süresi nedeniyle  "haftasonu viagrası" olarak da biliniyor. Özellikle performanslarını artırmak amacıyla bu gibi ilaçlara yönelen genç kullanıcılar cumartesi öğle saatlerinde bir tane aldıklarından haftasonunun geri kalanında atılacakları maceralara hazırlanmış olduklarını düşünüyorlar. Sildenafil içeren ilaçlarda promosyonlar çoğu zaman muadiller üzerinden yürürken eczanemiz bu kampanyasında orijinal ilacı promosyona sokmuş durumda, müşteri çekmeye aday bir proje. 
Sanırım bu işin sonu şuraya varacak:
Altta yatan, kendisinin bile haberdar olmadığı bir kalp hastalığı olan otuzlu yaşlarda bir vatandaş haftasonu maceraları için reçetesiz olarak bu promosyonlu ilaçlardan alacak. Sonra kendini alkole de verecek. Sonra da ölüp gidecek ve televizyona-gazeteye haber olacak. 

İşte o zaman bir devlet büyüğümüz çıkıp şimdi yapılması gereken denetlemelerin sıklaştırılacağını açıklayacak ve diyecek ki:

YETKİLİLER GÖREVLERİNİN BAŞINDA



23 Kasım 2010 Salı

Türksün di mi?

Bir dönem, yalnızca Türklerin yaptığı veya yapabileceği tuhaflıklarla karşılaştıkça, şakayla karışık sıkça sorardık şu soruyu: Türksün di mi? Bu sözün ilham kaynaklarından biri de Selçuk Erdem'dir, aşağıdaki karikatürde de görüleceği gibi:


Bana bu tuhaflıkların, sinir bozucu hayat detaylarının bize mahsus olmadığını öğretenlerden biri BBC World Service belgeselleri oldu. Günde bir doların altında gelirle yaşamaya çalışan türlü milletlerden insanların hikayelerini anlattıkları "A Dollar A Day" serisi verebileceğim en iyi örneklerdendir.  O kadarcık parayla iki çocuk okutmaya çalışan, kocası ölmüş ya da aileyi terk etmiş, Meksikalı bir annenin çocuklarının gittiği okul harabe halindedir. Devletin gönderdiği ödenek hiçbir şeye yetmediğinden, öğretmen okulun onarım işleri için ailelerin her çocuk için belli bir parayı bağış (!) olarak vermesini ister, aksi halde çocukların kaydını sileceğini söyler. Kadın, yalnızca bir çocuk için bağışta bulanabilecek kadar parası olduğundan diğerini okuldan alır. Bizde de televizyonlara, gazetelere yüzlercesi meze edilmiş bir sefalet öyküsü klişesi okyanusun diğer yakasında aynen yaşanabiliyor. Sefaletin milleti olmadığını, her yerde aynı şeye benzediğini, insanların ürettiği çözümlerin de tercih değil mecburiyet olmalarından dolayı aynı olduğunu görmüş oldum. 

Bu işin insanlık dramı kısmı. İyi de, bize has sandığımız "yuh" dediren tuhaflıklarımız da bize has mı gerçekten? Geçen haftaki belgesellerden biri yollarda, trafikte ölümleri incelemeyi amaçlayan Road Kill serisinin ilk bölümüydü. Belgeseli hazırlayan Sheena McDonald'ın ilk durağı Nairobi, Kenya. BBC web sitesindeki özete bir bakalım:

Sheena'nın ilk durağı, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 13000 kişinin trafik kazalarına bağlı yaralanmalar sonucu öldüğü Nairobi, Kenya.
Resmi rakamlar 3000 gibi daha düşük bir sayıyı gösterse de, otoyolların giderek artan sayısı, polisteki yolsuzluklar ve insanların - yaya geçitlerini kullanmak yerine- kısayolları tercih etme aptallığı büyük bir güçlük teşkil ediyor.

McDonald gördüğü bir manzarayı da şöyle tasvir ediyor:
Motorsikletin üzerinde arkasında küçük bir bebek ve bagaj olan bir kadın var ve kaskı yok.

Belgeselin bir yerinde de 6 şerit gidiş, 6 şerit geliş genişliğinde otoyolu üstgeçitten değil, yoldan aşarak kestirme yapanlar var. İneği üstgeçitten geçiririken kendisi yoldan geçen milletin evlatlarına ne kadar da aşina şeyler bunlar değil mi?



Tam da bayram trafiğinde ölen vatandaşlarımız üzerinden dünyanın sorumluktan kaçmak üzere yaratılmış olduğu en belli yaratığı olan "trafik canavarı" geyiği dirilmişken bu belgesel cuk oturdu. Kendimizi yalnız hissetmeyelim, mesele Türklük değil. Yukarıdaki resimdeki abiye "Türksün di mi?" diye sorup haksızlık etmeyin, Kenyalı da olabilir kendisi.


BBC sayfasından belgeseli dinlemek için tıklayınız. (ingilizce)

8 Kasım 2010 Pazartesi

Sırrı Süreyya ve otçu tayfa

Daha önce de anlatmaya çalıştığım gibi içinde ne olduğunu bile bilmediğim ota güvenmem, kimseye de güvenmesini tavsiye etmem. İstediği kadar üzerinde "bakanlık onaylıdır" yazsın, umurumda değil zira bahsettiği bakanlık tarım bakanlığı, sağlık bakanlığı değil. Domatesimi denetlesin diye kurulmuş bakanlıkla, ilacı denetleyecek bakanlığı ayırt edecek kadar tababet de farmakoloji de tahsil ettim, hamdolsun.

Ben okudum, kendimi kurtardım, bunları yemiyorum ama gazete, dergi, radyo, televizyon üzerinden her gün bombalamaya devam ediyorlar işin aslını bilemeyen vatandaşı. Dolayısıyla Sırrı Süreyya Önder sormak zorunda kalmış okumanızı tavsiye edeceğim yazısının başlığında:

Radyolar eczane mi?



Not: Sırrı Süreyya yazıda biz farmakloglara da bir küçük çakıvermiş "Bir Allah’ın farmakoloğu da çıkıp “Bre dangalaklar, neredeyse tüm ilaçların etken maddeleri bitkisel özlerden elde edilir” demedi." diyerek; teessüf ederim, ben farmakolog değil miyim, burada bunları da anlatmaya uğraştığım zaman olmadı mı?

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.