Yaşayan en iyi klasik müzik piyanistleri ya da kemancıları kaç yaşında? Ellinin altında olan var mı? Yakışıklı ya da güzel tipler mi bunlar?
Söz konusu müziğin evimize kadar getirilen hali olunca, yani kaydedilmiş ve ticari olarak pazarlanan müzik, çok talihsiz bir durumla karşı karşıyayız. En iyilerin yaşadığı zamanlarda kayıt sistemleri bugünün çok gerisindeydi, bugünse o teknolojiyle tertemiz yaptığımız kayıtlarda “eşsiz çalıyor” diyeceğemiz yorumculardan mahrumuz. Bunları aklıma getiren Claudio Arrau’nun 1940’larda yaptığı JS Bach-Goldberg Varyasyonları kayıtları oldu; ne yaparsanız yapın temizlenmeyecek bir dip gürültüsünün içinden duyulan eşsiz bir yorumculuk.
Aslında örnekleri daha da artırmak mümkün. Sergei Rachmaninoff’un kayıtları 1920’lerden kalma, Sviatoslav Richter’in kayıtlarının çoğu Doğu Bloğu’nda kötü koşullar altında yapılmış. Richter’in Deutsche Grammophone’dan (DG) çıkan o efsanevi Rachmaninoff 2.konçerto kaydı iki arada bir derede yapılıvermiştir. DG başka bir kayıt yapmak üzere ekibini Varşova’ya yollamıştır, o dönem Batı Bloğu’na geçmesine izin verilmeyen Richter de turnesinin bir ayağı nedeniyle Varşova’ya uğrayacaktır. Hemen bir düzenleme yapılır, orkestra ve şef ayarlanır. Her ne kadar bu konuda asla aşırı seçici ve takıntılı davranan bir sanatçı olmamışsa da, bu kayıtta kullanmak zorunda kaldığı piyano Richter kalitesinin çok altındadır. Şef Stanislav Wislocki özellikle birinci bölümün adeta başlı başına bir senfonik şiir olan orkestral partisinde dökülmektedir. Richter’in ritmini de, yorumundaki derinliği de yakalamaktan çok uzaktır.
Peki şimdi nasıl dönüyor bu işler? İnanılmaz yüksek teknoloji ve dikkatli planlamayla. Yıldız bir solisti alıyosunuz, marka olmuş bir şef ve orkestrasıyla bir araya getiriyorsunuz, yaptığınız kayıt daha piyasaya çıkmadan reklamına başlıyorsunuz. Olur da bu kayıt bir ödül kazanırsa (ki çoğu zaman kazanıyor) ikinci bir reklam dalgası başlıyor. Eseri değiştirmeden bir örnek verebilirim, aynı Rachmaninoff konçertosunun, yine DG tarafından yapılan ve pazarlanan yeni bir kaydı: Valery Gergiev yönetimindeki Mariinsky (Kirov) Theater Orchestra eşiliğinde piyanist Lang Lang. Yorum asla Richter düzeyine yaklaşamıyor ama ses kalitesi inanılmaz. Kapak resmindeki pop albümlerini aratmayan çalışmaya da bir göz atmak gerek tabi ki:
Mesele tam da bu aslında, klasik müziğin yeni yıldızlarının popstarlardan farkı yok. Bunu bir pazarlama stratejisi olarak ilk keşfeden sanırım Herbert von Karajan oldu. Karajan’ın Anne-Sophie Mutter’i daha çok küçükken himayesine alması, eğitimiyle ilgilenmesi, beraber verdikleri konserlerle tanıtması bilinen bir hikayedir. Peki bu yatırım nerelere vardı? Beraber yaptıkları Vivaldi-Dört Mevsim kaydı 500.000’den fazla satan ilk klasik müzik albümüdür. Aynı kayda ait görüntüler önce VHS video, daha sonra DVD olarak pazarlandı ve hala eserin standartları arasında sayılıyor. Türkiye’de bir müzik markette gördüğüm, orijnalinin ½ oranında kopyası olan ilk klasik müzik sanatçısı posteri Anne-Sophie Mutter’e aitti (posteri utanmamış istemiştim, hala bende, inanmayanlara gösterebilirim, yıl 1998). Andre Previn’le yaptığı evlilik, Previn’in ona ithaf ettiği keman konçertosu (evet, klasik müziğin de magazini var artık!!!) , bu eseri beraber kaydetmeleri, bu kaydın ödül kazanması da hikayemize ekleyebileceğimiz detaylar arasında. Mutter kötü bir kemancı değildir ama Jascha Heifetz, Arthur Grumiaux düzeyinde değildir. Karajan’ın dinledikleri içinde en yetenekli çocuk o muydu emin değilim ama ileride güzel bir kadına ya da yakışıklı bir adama dönüşme ihtimali en büyük olan oydu sanırım. Erkeklerden örnek vermek gerekirse Joshua Bell diyebilirim. Hatta bir örnek daha vereyim, bu kez fotoğraf destekli:
Müzik pazarlanabilir bir mal haline geldikten sonra bu noktaya varması kaçınılmazdı belki de. Artık klasik müzik yorumcularının iyi müzisyenler, filozofvari derinlikli yorumcular olmaları yetmiyor hatta bunlarda biraz eksik de kalabilirler ama prezentabl (!) olmaları şart galiba. Richter, anılarını anlatırken Karajan’ın beraber yaptıkları kayıttan çok albüm için yapılan fotoğraf çekimine kafa yormasından bahseder, “biz nasıl duracağını bilmeyen maymunlar gibiydik, o ise olabilecek en karizmatik duruşunu sergiliyordu, bunu çalışmış gibiydi” der. Bir bakalım:
Kapitalizm müziğin kimler tarafından yapılacağına, dolayısıyla ne olacağına da karar veriyor artık. İyi müziği bizden çalan bu pazarlama öncelikli zihniyet, kendi tabirleriyle internet korsanlarına karşı mücadelelerinde “biz olmasak pek çok sanatçı geniş kitlelere ulaşamaz” argümanını kullanınca gülmekten başka bir şey gelmiyor içimden. İyi müzik için onların milyonlarca dolarlık stüdyo, imaj, reklam, pazarlama projelerine ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum. Birileri iyi müzik dinlemek istediği, diğer bazıları da müzik yapmak ve bu yolla hayatlarını idame ettirecek kadar para kazanmak istiyor ama müziğe dair hiçbir şey üretmeyen şirket her durumda kazanan oluyor. Bir saçmalık yok mu?
Not: Wilhelm Furtwaengler’den dünyanın en iyi ve derinlikli orkestarası olarak devraldığı Berliner Philharmoniker’i, 35 yıl sonra en ince detayların bile duyulduğu ama ruhsuz ve sığ yorumlara mahkum bir orkestra olarak bırakan ama bu arada yaptığı kayıtlarda en iyi firmalarla arayı iyi tutup hep son teknolojiyi kullanan Herbert von Karajan’ın, tüm zamanların en çok satan ve en çok kazanan klasik müzik sanatçısı olduğunu söylemiş miydim?
Son söz: Furtwaengler Tesla’ysa, Karajan Edison’dur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder