Psikiyatrik muayenede dikkat edilen hususlardan biri hastanın dış görünüşüdür; daha çok bunun hastanın genel durumuyla, sosyoekonomik düzeyiyle uygun olup olmadığı.
Özellikle psikozlar ve ağır depresyonlar kişinin kendine bakımını azaltır. İyi kazandığını mesleğinden tahmin ettiğiniz hatta mesleği gereği düzgün giyinmesi gereken bir hasta pejmürde bir vaziyette muayeneye gelirse bunu not etmekte fayda vardır. Bunun tam zıddı da doğrudur; asgari ücret düzeyinde ücretlendirilen bir işe sahip kişi karşınıza rengarenk ve oldukça pahalı kıyafetler ve aksesuarlarla çıkarsa kontolsüz para harcamayla seyredebilen manik dönemleri akla getirmekte fayda vardır.
Öyleyse dönüp kendimize soralım: Biz hasta mıyız?
Çalışmaya başlayınca anladık ki okuyunca refaha kavuşacağımız, bir şey olacağımız vaadi yalandan başka bir şey değilmiş. Peki zevahiri ne yapacağız?
Aynı hastanede çalışan iki örnek üzerinden iki garip durumu inceleyelim:
Vaka 1:
4 senedir doktor, çalışmaya başladığı gün öğrenim kredisi borcu ilk yıl alacağı tüm maaşların toplamının %80'i kadardı. Onu ödeyeceğim derken üstüne hayatın başka masrafları da binince kredi kartı kullanmak zorunda kaldı. Artık öyle bir faiz batağındaki ancak makarnayla karınını doyurup ay sonunu getiriyor. Kıyafete harcayacak para olmadığından öğrencilikten kalma solmuş t-shirtt'lerin altına, ağı aşınınca gidip ördürdüğü kotu çekip işe gidiyor. İki kumaş pantolon, 4 gömlek, 10 kravat, 1 deri ayakkabı var; olası tüm kombinasyonları deneyerek hep aynı şeyi giymiyormuş izlenimi yaratmaya çalışıyor ama nafile. Ayakkabının tabanı bir kez açıldı, yapıştırıldı (Ayakkabı 40 TL'ye alındı, çok kaliteli değil, kravatlar 5-10 lirası, gömleğin en pahalısı 20 liralık). Ait olması beklenen sınıfın görüntüsü içinde değil.
Vaka 2:
Diğer doktorun fakülteden sınıf arkadaşı (bu arada her iki vaka da en az bir yabancı dil biliyor, fakülteyi ingilizce okudu çocuklar), aynı hastanenin başka bir bölümünde asistan. Bu çocuğumuzun öğrenim kredisi borcu yoktu, ailesi yatırmış harçlarını. Ama kıyafete ve ayakkabıya olan düşkünlüğü inanılmaz. Asistanlığının başından beri pahalıca bir spor salonuna zaman zaman devam ediyor. Pahalı cafe ve restoranlara pek meraklı. Parfüm sürmeden evden çıkmaz, asla taklit parfüm kullanmaz. Her sene yaz tatilinde mutlaka güneye gitti, arada bir kez de 2 haftalık küçük bir İtalya macerası oldu. Ait olmayı hayal ettiği ve cemiyet tarafından ait olduğu zannedilen sınıfın tüm lükslerine bir ucundan bulaşmış durumda ama maaş bütün bu lüksü karşılamayacağından daha iyi para kazandığı zamanlarda ödemeyi düşündüğü güzel bir kredi kartı borcu var (aslında 2 kredi kartı var, limitler 3000 TL, ikisi de limitleri ara sıra zorluyor)
Şimdi bir düşünelim, bu çocuklar hasta mı? Yoksa hastalık sistemde mi? Tüm ergenlik ve ilk gençliklerini küçük burjuva olacakları hayaliyle geçiren, o küçük burjuva görüntüsünü vermezlerse toplum nezdinde ağır prestij kaybına uğrayacak olan bu gençler hasta mı? Biri (varsayılan) sosyoekonomik düzeyine uygun görünmüyor, öbürünün görüntüsü o düzeyin gerçekte olduğu olduğu yeri aşmış gidiyor.
Meselenin özü şu galiba. Bize beyaz yakalı olacağımızı söyleyenler, beyaz yakalıların artık orta sınıf ve üzeri olmadığını, geniş orta sınıflı refah toplumunun ortadan kaldırıldığını ve memleket serbest piyasa kapitalizmine evriltilirken bize biçilen rolün beyaz yakalı proleterler olmak olduğunu söylemeyi unuttular ya da ihmal ettiler. Kaçınılmaz olarak da böyle garabetler ortaya çıktı.