1 Kasım 2011 Salı

Kısa kısa - III

  • Gülüp geçmek, bir yaştan sonra, hafife almanın değil ağırlığına dayanamayacağını bilmenin işareti haline geliyor galiba.

  • Zeka da çalışma azmi de nadir bulunan şeyler, ikisinin aynı insanda olması ise çok çok nadir. Böyle bakınca Escher mucize gibi bir adam. O derecede zeka ve o kadar ayrıntıyla bıkmadan, yorulmadan uğraşacak azim bir daha ne zaman aynı kişide bir araya gelir bilemiyorum.

  • Herkes eşit ama herkes aynı değil. İyi bir ütopya yazılacaksa, bunu aklıda tutmak gerek.

  • Son bir iki yıldır üzerine en çok düşündüğüm konulardan biri "birlikte büyümek". Liseyi, üniversiteyi birlikte okuduğum, beraber uzmanlık yaptığım, aynı evde kaldığım insanların bir zamanlar "büyüklerin yaptığı şeyler" diye düşündüğümüz olayların içinden geçişine şahit ve yer yer ortak oldum. Ben de kendi payıma düşenleri yaşadım; sağ olsun sevdiklerim de eşlik, yarenlik etti. Birbirimizin acılarını anlayabilecek yaşa geldik hep birlikte. Ne güzel, ne fena...

  • Hayatımın bir kısmını, hakkında "elbet bir yolu bulunur" denilen şeylerin bir yolunu bulamayışımın hikayesi olarak anlatabilirim. Pek çok kişinin de aynı durumda olduğunda eminim. "Küçük adam"olmak ve acz böyle bir şey olsa gerek. 

  •  Zengin kız fakir oğlan hikayeleri yalnızca Türk sinemasının değil, tüm dünyada popüler filmlerin dönüp dönüp ele aldığı meseleler arasında. Bunu hakkını vererek yapan, mutlu sonla biten kuru melodramlar seviyesinin üzerinde bie şey ortaya kayabilen fazla örnek yok ama bu durum yeni bir moda ortaya çıkmasına engel olmadı.

    "Hep beraber zenginleşiyoruz" masalının biteviye anlatılması inandırıcılığını artırmadığı gibi sokaktaki realiteyi de değiştirmiyor. Adil dağıtılmayan bir milli servetin doğal sonucu olarak zengin-fakir ayrımının daha da belirginleştiği, dünyadaki eğilime uygun olarak refah devleti parça parça sökülürken orta sınıfın ortadan kaldırılıp, proleterleştirildiği zamanlardayız. Televizyonlar bu fırsatı kaçıracak değildi elbette...

    Zengin-fakir meselesini hikayenin merkezinde bir yerlere koyan dizilerimize bir bakalım: Adını Feriha Koydum, Kalbim Seni Seçti, Kuzey Güney, Pis Yedili, vb. Fakirliğin pek çok farklı olayın bir unsuru olarak dahik olduklarını da eklersek örnekler artar: Behzat Ç, Öyle Bir Geçe Zaman Ki, İffet...

    Meselenin popüler kültür içinde bu şekilde sulandırılmasının gerçek bir sınıf bilinci oluşmasına mani olup lümpenleşmeye yol açması, konunun kaderci bir bakışla ele alınmasının devamına hizmeti, "Amerikan rüyası"na inancın sürdürülmesine katkısı vb. tartışılabilir elbette ama benim girmek istediğim alan kesinlikle bu değil.

    Merak ettiğim husus şu:
    Geçenlerde Başbakan gazetelerin genel yayın yönetmenleri ile bir araya geldi ve terörle ilgili haberlere ne şekilde yer verilmesi gerektiğini konuştu. Haberlerin mevcut hali yönetimdeki iradenin görmek ve göstermek istediği resimle uyumlu değildi ve bir parça rötuşlanmasında fayda görülmüştü anlaşılan. Bu dizilerde anlatılan resim de "solun bittiği, sınıfların ortadan kalktığı bir dünyada hep birlikte zenginleşen millet" resmiyle uyumlu değil aslında. Başbakan, yapımcıları ve televizyon yöneticilerini çağırıp bu durumu da bir hale yola koymalarını ister mi acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.