5 Kasım 2011 Cumartesi

Farmakoloji ve futbol - II

Futbol üzerine bir şeyler okumak istediğimde Özgür'ün bana ilk tavsiyelerinden biri Orhan Uluca'nın çoğunlukla Bundesliga üzerine yazdığı blogu Borges olmuştu. Gerçekten severek takip ediyorum, çok şey de öğrendim bu blogdan. Bir zamanlar izlerken adeta sinirimi bozan Bastian Schweinsteiger'i sevdim burada hakkında okuyup öğrendiklerim sayesinde. O kadar ki, hafta içinde oynanan Şampiyonlar Ligi maçında köprücük kemiğini kırınca gerçekten üzüldüm.

Neyse, konuyu dağıtmayayım. Futbolu seviyorsanız Borges'i mutlaka takip edin diyerek asıl meseleye geçeyim.

Önce bir kaç dakikanızı ayırıp Orhan Uluca'nın şu yazısını okuyun lütfen çünkü oradan devam edeceğiz:



Son kısmı tekrar okuyalım:

"Kısaca (Almanya) alt yapıyı değiştirip onun üst yapıyı belirlemesini sağladı. Peki biz ne yapıyoruz?

En tepeye tek "bir" adam koyarak her şeyi değiştirmesini bekliyoruz. Sadece bir adama çok fazla para vererek her şeyi değiştirebileceğimizi düşünüp, hem o adama hem de kendimize haksızlık yaparak kolaya kaçıyoruz.

Özet: Hiddink'i getirmek değil onun ve diğerlerinin de başarılı olabileceği yeni nesli oluşturmaktır tüm mesele. Bu teknik direktörün değil fedarasyonun görevidir!"


Sormak isterim: Akademik dünyamızın bundan bir farkı var mı?
Türkiye'de son on yılda yetişen tüm farmakologları bir araya getirip (gözünüzde büyümesin, en fazla 50-60 kişidir) bir enstitü kursak, bu enstitüye gerekli tüm altyapıyı sağlasak ve başına da Nobel ödülü sahibi bir bilimadamını getirsek ne olur?
Ben söyleyeyim: Hiçbir şey.
Hiçbir şey olmayışının sebebi de bellidir, altyapı eksikliği. Getirdiğimiz Nobelli bilimadamı karşısında temel bilimsel metodolojiye hakim; kendi uzmanlık alanındaki literatürü günü gününe takip eden, diğer alanlardaki önemli gelişmelerden de haberdar; en az bir teknik konusunda ileri seviyede uzmanlaşmış, başka birkaç tekniğe de hakim; çalışma disiplini olan, plan yapabilen ve yaptığı planı belirlenen takvimin dışına taşmadan uygulayabilen araştırmacılar bulmayı umacaktır. Ve bunları bulamayacaktır.
Beklentiler listesi uzatılabilirdi ama kasten kısa tuttum ve bir temel ilkeye göre seçtim: Altyapıda (eğitim süreci) sağlanacak ve olmazsa olmaz özellikler.

Var mı böyle bir altyapı? Bana kalırsa yok.
İşte bu yüzden bir parça yetenekli, biraz da eğitim almış futbolcularımız şans eseri yurtdışında iyi bir takıma giderse kariyerlerinde ilerdikleri gibi bu memleketin genç farmakologları da yurtdışında iyi laboratuvarlara gittiklerinde bu işin gerçekten nasıl yapılması gerektiğini görüp, adeta mesleklerini yeniden öğrenip, saygın dergilerde makaleler yayınlayabilecekler. Ve tıpkı futbolcularımız gibi buraya geri döndüklerinde yeniden eski hallerine geri dönecekler. Bir zamanlar yaptıkları araştırmalar burada yapılamaz olacak; bir zamanlar yayın yaptıkları Nature, Science, J Neuro gibi dergiler erişilemez hayaller haline gelecek.

Başka benzetmeler de yapılabilir ama gerek yok uzatmaya. İşin özü açık: Futboldaki altyapı problemini çözmezsek futbolumuzdan bir şey olmayacağı gibi doktoradan anladığımız şeyi daha net belirlemez ve bu dereceyi verdiklerimizden bekleneceklerin asgarisinin çıtasını şu an olduğu yerden oldukça yüksek bir yere çekmediğimiz sürece kimse bu ülkede tıp-biyolojik bilimler alanında bilimsel açıdan bir şey beklemesin. Diğer alanlar hakkında konuşmayayım ama birkaç yıldır içinde olduğum ve gözleme imkanı bulduğum bu alan için rahatlıkla söyleyebilirim ki yapılması gereken çok şey var ve şu anki halimizle bizden hiçbir şey olmaz.
Yeniden söylüyorum, Alev Alatlı haklı, bu işler birleşik kaplar prensibine göre işliyor. Futbolu bu halde olan bir toplumun üniversitesinin daha iyi halde olduğunu zannetmek saçma. Bir şeyler düzelecekse topyekün düzelecek veya bu ülkenin tüm insanları, hangi alanda çalışıyor oldukları fark etmeksizin, aynı vasatlık, kuralsızlık, yetersizlik ve ehliyetsizlik içinde iş yapmaya devam edecek.


Futbolda o yapıyı kuracak olan teknik direktör değil federasyon olduğu gibi, bilimsel alanda da yapıyı kurması gereken mevcut yapı ve işleyiş içinde  tek tek üniversiteler değil, YÖK (Aslında böyle bir yetkisi olmaması gerekirdi, aslında YÖK'ün hiç mevcut olmaması gerekirdi ya, neyse). YÖK'ün elinde tüm alanlarda doktoranın asgari içeriğini yeniden belirleyecek yetki de var, buna uymayan doktora programlarını kapatacak yetki de ama hazırlıksız açılmış onca üniversiteye seviyesine bakmadan öğretim görevlisi bulmaya uğraşan bir kurumdan (bugüne kadar tek bir saat ders anlatmamış olan beni, eğiticilik konusundaki bilgi-becerimi hiçbir teste tabi tutmadan, yalnızca bir kura ile seçerek bir üniversiteye öğretim görevlisi olarak atayan kurumdan) yetişecek öğretim görevlisi sayısını azaltması ihtimali olan böyle bir adımı atmasını beklemek elbette hayalcilik ama başka yolu var mı işleri düzeltmenin?  



Bu serinin ilk yazısı: Farmakoloji ve futbol


Not: Bu yazının yazarının, burada sahip olunması gerektiği belirtilen özelliklerin tümüne sahip olduğu gibi bir iddiası yoktur, hatta yalnızca yeterli olduğunu söylemekten bile korkar. Ben de bu sistemin içinde yetiştim ve ona ait tüm arazlar bende de mutlaka mevcuttur.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.