1 Eylül 2011 Perşembe

2 milyon yıl sonra

BBC Radyo 4 harika bir iş yapmış, tamamı İngiltere'deki müzelerde yer alan 100 nesneyle insanlık tarihini bir özeti: A History of the World in 100 Objects . Tam da bir kamu yayını kuruluşunun yapması gerekecek bir iş. Dünyanın dört bir yanına gidilmesini gerektiren pahalı bir yapım süreci yok, kendileri de devlete ait olan müzelerdeki objeler; bir sunucu, bir kamera, radyo için yapıldığından temiz kayıt alan bir mikrofon. Bilgili bir tarih öğrencisiyle, işbilir bir radyo-televizyonculuk öğrencisine az bir masrafla yaptırılabilecek bir iş neredeyse. Benzer bir yaklaşımla "100 Nesnede Anadolu Tarihi" işine girse TRT, çok güzel olur.

Seri ilk başladığında BBC History Magazine podcast'inde bahsetmişlerdi ama üzerinde durmamıştım, eşeklik etmişim. Bu kadar gecikmeden keşfetmek güzel olurdu. İnternet sitesinde objelerin resimleri, tüm yüzlerini görmemizi sağlayan videoları, bulundukları yeri gösteren dünya haritaları ve kimi objeler için uzmanların yaptığı kısa yorumların videoları var. 

Bahsetmek istediğim de o videolardan biri. İkinci nesne, kullanılan ilk taştan el aletlerinden biri, yaklaşık 2 milyon yıl yaşında. El baltalarından bile önce kullanılan, daha kaba bir alet ama şuradaki videoda Sir David Attenborough tarafından dile getirildiği gibi onda bile bir güzellik kaygısı var. Yanlızca işe yaramasına yetecek olandan daha fazla bir "mükemmeliyet" içerecek şekilde işlenmiş bir taş parçası; adeta yalnızca iş görmesi değil, göze de hoş gelmesi amaçlanmış gibi. Attenborough da söylüyor, alet kullanan başka hayvanlar da var ama bu aletin aynı zamanda "güzel" olmasını istemek, bunun için emek ve zaman harcamak "insanlık"a ait, onu tanımlayan bir durum.

İşte bu noktada ben 2 milyon yıl sonraya, bugüne dönüyorum.

Üçüncü dünyada bilim zor iştir. Gerekli olan her aleti satın alamazsınız, o kadar para yoktur. Bu nedenle uzmanlık sırasındaki danışmanım Prof. Dr. Rüştü Onur kimi aletlerimizi yapmamızı beklerdi, kendisi de yapardı. Pürmüzle cam işleyen; torna-freze kullanan bu adamın beni takdir eder ilk sözünü elimde havya lehim yaparken gördüğünde duydum. Asistanlığım boyunca ben de bolca alet yaptım ve o hepsinin çok düzgün olmasını istedi. Pedallı koşullama sistemine gözlük sapı ve bir parça pleksiglasla pedal yaparken frezede parçayı çıkarmam yetmedi, düzgün görünmesi de gerekiyordu. Yaptığım "radial arm maze" boyanacağı zaman yalnızca hayvanın yürüyeceği üst kısmını değil, tamamını boyadım uyarı almayı beklemeden. Elektrofizyoloji için yaptığımız organ banyosunun aslında bir parça siyah plastikten fazla bir şey olmayan contası kenarlardan yarım milimetre bile taşmamalıydı, "git şunları düzelt" dedi hemen.  

"Tamam, para vermeyelim diye kendimiz yapıyoruz ama sanat harikası olmasına gerek yok, işi düzgün yapsın yeter" diye düşündüğümden uyuz olurdum.

Attenborough'un bahsettiği işlevden fazlasını isteyen, göze hoş görünen bir alet isteyen insan 2 milyon yıl sonra hala yaşıyor, Rüştü Onur'u tanımış olduğumdan ben en azından bir örneğini biliyorum. İnsan tuhaf ve çirkin tarafları da olan bir yaratık ama bazen beni şaşırtacak incelikler de çıkıyor içinden; 2 milyon yıl önce de, şimdi de ve sanırım gelecekte de.

Binlerce yıldır güzel aletler yapan herkese; bu sıralar hastalıkla uğraşan, tasarımın bir objenin işleviyle ilgili olduğunu söylese de (belki de o ilkel duygu hala içimizde yaşadığından) hep güzel aletler tasarlanmasını isteyen ve bunu başaran Steve Jobs'a ve  asistanlıkta çokça kavga etsem de çok sevdiğim Rüştü Hocam'a saygılarımla...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.