27 Ağustos 2010 Cuma

Hepimiz Burhan Altıntop'uz!

Hepimiz Burhan Altıntop'uz! Slogan olsun diye değil, gerçekten.

Gelin bir kısa özgeçmiş şablonu yaratalım:

19.. yılında x ilinde dünyaya geldi (doğum tarihi 1965-1985 arasında olsun; x, İstanbul-Ankara-İzmir dışındaki illerimizden biri olacak). İlk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra y üniversitesi z fakültesinden başarıyla mezun oldu (y, bir önceki parantezde buralar olmaz dediğimiz illerimizdeki büyük ve saygın üniversitelerimizden biri; z ise mühendislik, işletme, iktisat, tıp olsun). Şu anda hh şirketinde gg müdürü olarak çalışmakta olan jjj, ingilizce bilmektedir.

Türkiye'de ne kadar çok insanın özgeçmişi bu basit şablonla özetlenebiliyor farkında mısınız? Taşra esnafı, biraz parası olan köylü veya memur-işçi anne babalardan, taşrada doğmuş; oradaki okullarda çok başarılı olmuş, sınıflarında hep parmakla gösterilmiş; sonra iyi bir geleceği olur ümidiyle memleketin en iyi üniversitelerinde bin bir güçlükle okumuş-okutulmuş; en sonunda bir şirkete müdür olmuş çocuklar. Gidin bakın, şirketler, sokaklar onlarla dolu.

Her ne kadar beyaz türkler arasında ve onlara benzer şekilde yaşamaya çalışsalar da mazileri buna izin vermeyen bu insanlara "kırık beyaz türkler" demeyi tercih ediyorum. Ne demiş adam "you can take the boy out of the cult, but you can not take the cult out of the boy", Türkçeye ve Türkiye'ye uyarlarsak "varoştan adam çıkar ama varoş adamdan çıkmaz". Çocukluklarının alışkanlıkları ve o mazinin etkisinde oluşan zevkleri, üsluplarına sinmiş bir şekilde bu insanlarla hep yaşayacak. Çoğu kez ailelerinin, köyle hiç bağı olmamış, yalnızca şehir hayatı içinde yaşamış ilk kuşağı olan bu çocuklar her yerde.

İçlerinden biri ise bir kaç yıl boyunca televizyon aracılığıyla evlerimize konuk oldu. Avrupa Yakası'nın Burhan Altıntop'u bu şablonun aşırı maskaralaştırılmış bir parodisi değil miydi? Jenerikte "ben de üniversite okudum, ben de Nişantaşı çocuğuyum" diye bağırıyordu Burhan, öyle değil mi? Koleje gidip ilkokul günlerinden itibaren öğrenmediği için her daim bozuk olmaya mahkum İngilizcesi, çocukluğunda etrafında saygıdeğer bulduğu amcaların elinde gördüğü için ciddi adamların vazgeçilmez aksesuarı zannettiği elinden düşmeyen komik çantası, caz konserine de gitse düğünde el çırpan adam modundan çıkamayışı, ne zaman Aslılarla takılsa ayak uyduramamaktan doğan komik halleriyle Burhan.

Karşısında ise kimbilir kaç kuşaktır İstanbullu, aileden burjuva, onu horgörmeye programlı Aslı; yani taklidi değil aslı, kırığı değil kar beyazı olarak "Beyaz Türk".

Gülse Birsel, Kırık Beyaz Türklere karşı içindeki sınıfsal öfkeyi Burhan üzerinden üstümüze kusarken o diziyi en çok izleyenlerin, bunlara en çok gülenlerin Kırık Beyaz Türkler olması da ayrı bir şakaydı adeta; elbette bu kitle yapılanı anlayamayacak, hatta alkışlayacak kadar kültürsüz, cahil ve aptal olacaktı, değil mi? Aileden burjuva kızımız, Selin karakteri üzerinden de hayatı boyunca maruz kalmak zorunda kaldığı sonradan görme zenginlerle dalgasını geçiyordu.

Daha da beteri Gülse Hanım bizi bize satarak para kazanırken Türkiye'nin en modern, en iyi, en akıllı komedilerinden birini yapıyor olmakla taltif ediliyordu basının büyük kısmı tarafından. O zaman insan sormak istiyor:

Gülse Birsel, kafasındaki Burhanlara Burhan Altıntop'u satıp para kazanırken (sınıfsal öfkesini boşaltmanın rahatlatıcı etkisinin yanında elbette) iyi ve zekice de, Şahan Gökbakar Recep İvediklere Recep'i satarken niye tu kaka?


1 yorum:

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.