29 Kasım 2009 Pazar

Gerçeğin çölü

İş günü ya da tatil fark etmiyor, sabahları twitter’da bir sessizlik var. Sanırım normal olan da bu. İnsanlar hayatlarının kendi başlarına olmayı istedikleri kısmını tamamlayıp, iletişime-etkileşime hazır oldukları anda gerekli/uygun kanalı kullanmaya başlıyorlar.


Oysa şehir hayatı dediğimiz saçmalık buna izin vermiyor. Kalk, temizlen, giyin, evden çık. Birileriyle yaşıyorsan evden çıkmadan, yalnız yaşanlardansa evden çıkar çıkmaz sosyal etkileşimin gerçekliğinin kucağına düş. Birbirimizi rahatsız etmememiz için oluşturulmuş kurallara saygılı bir şekilde davran, aşırı hareketlerden kaçın, seni rahatsız edenlere karşı bile nezaketini koru (ya da korumaya çalış), düzgün insan ol, şehrin insanı ol.


Twitter’daki rahatlığı, sokağın zorbalığıyla karşılaştırınca kafam karışıyor. Her ne kadar bu düşüncelerimin benim “sosyal ilişkilerin kuralları öğrenilerek terbiye edilmiş otizmim”in ya da insansevmez, insandan kaçar (misanthropic) tarafımın kendini ortaya koyuşu olarak da yorumlanabileceğinin farkında olsam da şunu söylemeden edemeyeceğim:


İnsan sosyalleşmek zorunda bırakılan bir canlıdır. Kendi tercihimize bırakıldığında kuracağımız sosyal temas sayısı/sıklığı, hayatımızı idame ettirmek adına katlanmak zorunda kaldığımızdan azdır.


Gerçek olan doğaya uygun olan, sanal olan  ise kurgulanan/zorlanan ise “sanal” olarak yaftalanan ortam (ör: twitter) bize gerçek olana kısıtlı da olsa temas etme imkanı sağlarken, “gerçek” olduğu iddia edilen sokaktaki hayat bizzat sanalın kendisi oluyor.


Gerçek (real) bizden bağımsız olarak var olandır, gerçeklik (reality) ise sürekli olarak kurgulanması gereken bir yapıdır. Şehrin insanı olarak bizden beklenen gerçeği görmezden gelip, gerçekliğin içinde debelenip durmaksa itirazım var. 


Sokağa çıkacağıma, evde kalıp bilgisayarın başına geçmeyi yeğleyeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Beğendiyseniz paylaşabilirsiniz, maksat söz yayılsın.